Son günlerde uluslararası sistemin çatırdadığına dair endişe verici sinyaller artıyor. İsrail ve İran arasındaki gerilim sadece bölgesel değil; küresel dengeleri zorlayacak potansiyele sahip. Bu durum ister istemez şu soruyu akıllara getiriyor: Yeni bir dünya savaşı mı kapıda?
Dikkat çekici olan şu: Tarih sanki kendi döngüsünü yeniden yazıyor. 1914 ve 1939 yıllarında olduğu gibi büyük güçler bir kez daha pozisyonlarını tazelemek, alanlarını genişletmek, küresel liderliklerini pekiştirmek istiyor. ABD, Çin, Rusya, Avrupa Birliği, İran ve İsrail… Her biri yeni düzende kendine daha avantajlı bir yer arayışında.
Peki Türkiye?
Türkiye bu yeni güç mücadelesinin tam merkezinde yer alıyor. Hem jeopolitik hem ekonomik olarak.
Çünkü:
1. Enerji Koridoru Olma Özelliği
Türkiye doğu-batı ve kuzey-güney enerji hatlarının kesişme noktasında. Azerbaycan, Rusya, İran doğalgazı ile Orta Doğu petrolleri Avrupa’ya Türkiye üzerinden ulaşabiliyor. Bu durum Ankara’yı hem vazgeçilmez hem de baskı altında bir aktör hâline getiriyor.
2. Dış Ticaret Bağımlılığı
Türkiye dış ticaret hacminin %50’den fazlasını AB ve ABD ile gerçekleştiriyor. Öte yandan Rusya ve Çin ile de büyüyen ekonomik ilişkiler var. Yani Türkiye için "bir cephe seçmek" demek, ciddi ekonomik kayıpları göze almak demektir. Bu yüzden Ankara mümkün olduğunca "denge politikası" güdüyor.
3. Akademik ve Teknolojik Atılım Zorunluluğu
Küresel kriz dönemleri teknoloji yatırımları, Ar-Ge harcamaları ve bilimsel kapasite açısından fırsatlar barındırır. Türkiye son yıllarda savunma sanayiinde önemli adımlar attı; ancak bu atılımı bilgi teknolojileri, yapay zekâ, yeşil enerji gibi stratejik alanlara da genişletmek zorunda. Aksi hâlde küresel rekabette geride kalma riski var.
4. Finansal Kırılganlıklar
Türkiye ekonomisi dış borç ve yüksek cari açık nedeniyle küresel dalgalanmalara açık bir yapıda. Bu nedenle jeopolitik riskler arttıkça döviz kuru baskısı, dış yatırımcı çıkışı ve enflasyon riski büyüyor. İsrail-İran gerilimi tırmanırsa petrol fiyatlarının artması Türkiye’nin enerji faturasını kabartabilir.
5. Demografik Güç – Mülteci Riski
Ortadoğu’daki her çatışma Türkiye’ye göç dalgaları olarak yansıyor. Olası büyük bir savaş yeni insani krizleri ve ekonomik yükleri beraberinde getirebilir. Türkiye bu nedenle diplomatik olarak tansiyonu düşürmeye çalışan bir pozisyon almak zorunda.
Sonuç:
Türkiye için seçenekler daralıyor. Hem Batı ittifakı içindeki rolünü korumak, hem Doğu ile ekonomik bağlarını güçlendirmek, hem de kendi bölgesel bağımsızlığını artırmak istiyor. Ancak dünya büyük bir çatışmaya sürüklenirse bu "çok yönlü denge" politikası daha da zorlaşacak.
Ankara’nın bu süreçte özellikle ekonomisini dayanıklı hâle getirecek yapısal reformlara, bilimsel atılımlara ve çok boyutlu diplomasiye ihtiyacı var. Çünkü 21. yüzyılın yeni dünya düzeni yalnızca askeri değil, ekonomik ve teknolojik kapasitelerle de belirlenecek.
Umarız bu fırtınalı dönemde Türkiye doğru adımlar atar. Aksi hâlde bu yeni güç mücadelesinin maliyeti çok ağır olabilir.