Ama bu komiklik, neşeyle, kahkahayla anılacak bir şey değil.
Daha çok, içten içe çürüyen düzenin kendini dışarıya renkli bir maske ile sunmasından doğan bir ironi.
Gülümsetmiyor; düşündürüyor.
Düşündürmekle kalmıyor, insanı yer yer öfkelendiriyor.
Gerçek ile kurgu arasındaki çizgi giderek bulanıklaşıyor.
Siyasette, ekonomide, toplumsal değerlerde öyle sahneler yaşanıyor ki, geçmişte bir film senaryosunda görsek "Abartmışlar!" derdik.
Şimdi ise her gün yaşadığımız olağan gerçeklik haline geldi.
Bir yanda lüks içinde yaşayan bir avuç insan, diğer yanda temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan milyonlar…
Buna rağmen toplum, gösterişin alkışlandığı, samimiyetin küçümsendiği bir noktaya sürükleniyor.
Başarı, değer üretmekle değil; görünür olmakla ölçülüyor.
Bilgi yerine algı, emek yerine şans konuşuluyor.
Medya, çoğu zaman gerçeğin peşinde koşmak yerine manipülasyonun bir parçası olmayı tercih ediyor.
Gerçek sorunlar göz ardı edilirken, kamuoyunun ilgisi yapay gündemlerle oyalandırılıyor.
Bir karikatür gibi görünen bu düzen, aslında ciddi bir sosyal çözülmenin habercisi.
Komik bir dünyada yaşıyoruz, çünkü değerlerimizle çelişiyoruz.
Çünkü sorgulamıyoruz.
Çünkü kolay olanı, doğru olana tercih ediyoruz. Ve bu komedinin içinde, en çok da geleceğimizi kaybediyoruz.
Oysa bu durum kader değil.
Komikliğin arkasındaki ciddiyeti görmeye başladığımızda, belki de gerçek anlamda değişimin ilk adımını atabiliriz.
Mizahın gücünü inkâr etmeyelim; ama onu bir sığınak değil, bir uyarı olarak görelim.
Zira bazen, en ciddi meseleler, en komik görünen maskelerin ardında saklıdır.