Dedim ya, bilmem oynamasını. Ne satranç, ne tavla, hiç işim olmaz. Ancak satranç oynanırken seyretmeyi, kimin nasıl ve ne zaman hamle yapacağını hisseder, sezerim.
Günümüz yaşamı da bir satranç neticede. Siyaset de öyle, iş hayatı da…
Her maçın, her mücadelenin, her raundun, her perdenin bir rövanşı vardır. Hayat böyle, sistem onu gerektiriyor.
Geçen haftaki yazımda, ‘dübeş attım yek geldi’ demiş, rüyamda iki kişinin tavla mücadelesini dile getirmiştim. Seyircileriyle birlikte…
Ancak yazıdan sonra soru yağmuruna tutuldum!
“Oynayanlar kimdi, yani kim kime rakipti ve galip gelen kimdi, tavlayı kapatıp yendiği rakibinin koltuğunun altına sıkıştırıp, ‘öğren de gel!’ diyen kimdi?”
*
Son zamanlarda, oynamama rağmen, tava bildiğini söyleyen ustaların muhabbetlerine sardım, taktım kafayı. Gazeteciler Cemiyet Başkanı Abid Vanlıacayip bir tavla meraklısı, onu biliyorum. Bir bildiğim kişi daha, Kipaş İnsan Kaynakları Müdürü Sedat Kazancı. Hısımım…
İkisi de usta imiş. Seyretmedim. Ama bu kez, gördüğümde, yakaladığımda bırakmayacağım. Bakalım usta kim, çırak kim?
Bazı dostlarım var, tavlada bayağı iyiymiş. Çok iyi zar atarlarmış. Zar tutanları da duyuyorum ara sıra. Nasıl tutarlar, nasıl atarlar, bilmiyorum. Bazıları kendini bu meselede efsane yerine koyuyor.
Bazen muhabbetlerine tanık olduğumda, biri diğerine, “Bak, mars ederim, yazık olacak sana! Bir daha tavla yüzü göremeyeceksin, ona üzülürüm!”gibisinden hava atanlara da rastlamıyor değilim.
Gömleğine, kravatına, yemeğine ve elbisesine iddiaya girenler de çıkıyor arada. En önemlisi de, oyun sonunda rakibini mars edip, kapattığı tavlayı rakibinin koltuğunun altına sıkıştırmak var ya, işte en çok o koyuyor yenilene… Ama neticede oyun bu, yenmek de var, yenilmek de…
*
Zarlar ve pullar tavla içinde gelip giderken, geçen haftaki yazıma kafayı takanlar çok oldu tabi de, sonucundan çok kimlerin oynadığına kafa yoruyor millet!
Kim galip geldi. Tabi sorunun arkasından tahminler de geliyor peşi sıra. Falan yendi, falan mars olmuştur. Eh, öyle de olması gerekir yani.
*
Lafı ve zarı yerine koyacak olursam, siyaset de bir tavla oyunu neticede.
İki güreşenden biri yıkılacak. Dünyada böyle, sistem böyle. Hele tavlada ve satrançta beraberlik diye bir şey yok. ya yeneceksin, ya yenileceksin.
Ötesi hikâye.
Siz daha benim o bir ay önceki yazımda mısınız? Benden cevap bekliyorsunuz, değil mi?
O halde söyleyeyim, o maçın galibi, tavlayı rakibinin koltuğunun altına sıkıştıran ben değildim.
Kim olduğunu siz bulmaya çalışın, biraz da kafa yorun! Eğlenceli olacak! Ve düşündürücü…