Toplumumuzda ne yazık ki bazı çaresizliğin verdiği öğrenilmiş duygular halkımızın içine nüfuz etmiş durumda. Ve bunları günlük hayatımızda görmek hiç de zor değil.
Hepimizin başına gelmiş ya da gelebilecek birkaç olaydan bahsetmek istiyorum. Öncelikle şimdiki hastane sistemlerinde randevu ile hasta kabulü yapılmakta olup kişi önceden belirlediği tarih ve saatte gideceği bölümden öncelik alarak muayene olabilmektedir. Fakat önceki sağlık sisteminin bize öğrettiği kapının önünde bekleme alışkanlığı ne yazık ki sistemin bu kadar gelişmesine rağmen halen devam etmektedir. Hiçbir insan özellikle de hasta olmuş bir insanı isteseniz bile ayakta sıra beklemeye ikna edemezsiniz. Ama ne yazık ki önceki sağlık sistemimizin halkımıza öğrettiği bu bekleme alışkanlığı bu kadar gelişme olmasına rağmen öğrenilmiş çaresizlik olarak bilinçaltında yer etmiştir. Ve hep aklında -kapının önünde beklemeliyim ki doktor beni görsün de hemen ben gidip muayene olayım- düşüncesinde. Oysaki bir telefonla randevu alıp randevu saatinde gidip 15-20 dakika içerisinde muayenesini olup çıkabilmektedir.
Halkımızın bir diğer bilinçaltında yer etmiş konu ise halkımızın deyişiyle söylemek gerekirse devlete sırtını dayamak.
Aile büyüklerinin çocuklarına hep söylediği bir söz vardır. Oğlum-kızım devlette bir iş sahibi olursan sırtın yere gelmez. Çünkü kendi zamanlarında bu böyle öğrenile gelmişti. Onun için aile büyüklerinin bilinçaltında yer etmiş; devlette çalışmazsan çalışmış olmazsın ya da iş sahibi değilsin demek diye. Bu konuyla ilgili arkadaşımın başına gelmiş bir olaydan bahsetmek istiyorum; arkadaşım üniversiteden mezun olduktan sonra eğitim hayatına devam ederek yüksek lisans yapmış. Yurt dışında istediği üniversitede doktoraya kabul edilmişti. Gitme hazırlıkları yaptığı sırada; arkadaşımın annesi oğluna “oğlum devlet bekçi alımı yapıyormuş neden başvurmuyorsun” diye serzenişte bulunmuş. Arkadaşımın annesi için devlette iş sahibi olmadığın sürece istersen profesör ol yine de işin var sayılmamaktadır. Her ne kadar bunun farkına varamasak da toplumumuzda ne yazık ki böyle bir önyargı oluşmuş durumda. Ne yapsak da ne kadar çabalasak da sonucu değiştirmek zor gibi görünüyor. Bu sebeptendir ki insanlar kendini geliştirmek yerine devlet kademesinde görev alma hedefini koyduğu için ilerleme kaydetmek de namümkün oluyor. Hâlbuki eğitim kendini geliştirmek ve bir adım daha öteye gidebilmek için hep daha fazlasını istemekten geçer. Biz eğitimimizi kendimizi geliştirmek için almaya başladığımızda, kendimizi pragmatist düşünceden uzaklaştırdığımızda işte o zaman eğitim hayatına başlamış oluruz. Ama geçmiş de aile büyüklerimize öğretilen devlet kapısı deyimi ne yazık ki alnımızda kara bir leke olarak durmaktadır.
Devletine yararlı olmak, illa devlette kadrolu olarak çalışmaktan geçmiyor. Sen kendini geliştireceksin ki devletin de gelişsin.
Ön yargılarımızın değişmesi dileğiyle…