İnsanoğlu, maddi ve manevi yönü olan bir varlıktır. İnsanoğlu bedenen mekan ve zaman içinde sıkışmış gibi gözükse de ruhen mekana ve zamana sığmaz. İnsanoğlu soyut ve somut (müşahhas ve mücerret) özellikleri olan ve hayatta somut ve soyut olguları kavrayabilen bir canlıdır.
Uzaklaşmak ve yakınlaşmak, maddi ve manevi, somut ve soyut özellikleri olan iki kavram ve iki olgudur.
Her geçen saniye soyut bir uzaklaşma ve soyut bir yakınlaşmadır. İnsanoğlu vakit geçtikçe, bir yerden ve bir durumdan uzaklaşır, bir yere ve bir duruma yaklaşır. Her atılan adım somut bir uzaklaşma ve somut bir yakınlaşmadır. İnsanoğlu yeryüzünde ya da da gökyüzünde hareket ettiğinde, bir noktadan uzaklaşmakta, bir noktaya yakınlaşmaktadır.
İşte bundan dolayı, “her uzaklaşmak bir yakınlaşmak, her yakınlaşmak bir uzaklaşmaktır.”
Şimdi bu sözün iki veçhesi olduğu anlaşılmıştır. Birinci veçhe, hemen anlaşılabilen somut ve fizik veçhesidir. İkincisi veçhesi ise üzerinde biraz düşünüldüğünde anlaşılan soyut ve metafizik veçhesidir.
Mekan üzerinde ve zaman içinde uzaklaşma ve yakınlaşma basittir. İnsanoğlu A noktasından uzaklaşmakla B noktasına yaklaşır. İnsanoğlu çocukluktan uzaklaşmakla gençliğe yaklaşır. Bunları yakınen biliyoruz. Bunlar maddi, somut ve fizik gerçeklerdir.
Benim asıl üzerinde durmak istediğim husus, manevi, soyut ve metafizik hakikatlerdir.
İnsanoğlu manevi yapısıyla iki halden biri üzerindedir. Ya Allah’a yakındır, ya masivaya. Masiva, kainatta ve Dünyada Allah’tan başka herşey demektir. İnsanoğlu, masivadan uzaklaştıkça Allah’a yaklaşır, Allah’tan uzaklaştıkça masivaya yaklaşır. Burada da hemen anlaşılacağı üzere, “her uzaklaşmak bir yakınlaşmak, her yakınlaşmak bir uzaklaşmaktır.”
Bu söz bize şu hakikati ayan-beyan hatırlatıyor ve düşünmemizi sağlıyor. Aynı anda Allah ve masivayla birlikte olamazsın. Birinden uzaklaşmadan birine varamazsan. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Allah, bir adamın içinde iki kalp yaratmamıştır.” (Ahzab Suresi, 4) Yine meşhur bir sözdür ki, “Allah bir kalpte iki aşk istemez.” Ya Dünyayı ve masivayı seveceksin, ya da Allah’ı. İkisini aynı anda sevemezsin. Diğerinden uzaklaşmadan Bir’ine (cc) varamazsan. Allah’tan diğer ne varsa başından at, kalbinden at ki, Allah’a varasın.
İşte nihayet hayat bir tercihten ibarettir. Neyi tercih ettiğini en iyi sen bilirsin. Masivayı tercih etmiş isen, Allah’tan uzaklaşmışsın demektir. Allah’ı tercih etmiş ise masivadan uzaklaşmışsın demektir. Masivayı tercih etmek Dünyaya yakınlaşmak, Dünyacı bir bakış ile yaşmaktır.
Bu noktada şunu hassaten belirtmek gerekir. Buraya kadar olan anlattıklarım sakın yanlış anlaşılmasın. Ben bu yazdıklarımla, “Dünyayı boş verelim ve çoluk çoğumuzun geçimi ve rızkı için çalışmayalım” demiyorum. Elbette Dünyada bizim bazı yükümlülüklerimiz var. Ailemizin geçim derdi var. Bunlar için Dünyada bir meşguliyet içinde olmalıyız. Burada ölçümüz şudur: Bediüzzaman Said Nursi Üstadımızın belirttiği gibi, “Dünyayı kesben değil, kalben terketmek lazımdır.” Yani, Dünya kalbimize değil elimize girmelidir. Dünyayı kalbimizde değil elimizde tutmalıyız. Çalışıp çabalasak da Dünyaya bağlanmamalıyız. Dünyanın fani, Rabbimizin baki olduğunu asla unutmamalıyız.
İşte bu ölçü ile Dünyadan kalben uzaklaşmalı ve Rabbimize yakınlaşmalıyız. Dünyadan kalben uzaklaşmadan Rabbimize yakınlaşamayız. Yine döndük dolaştık aynı noktaya geldik: “Her uzaklaşmak bir yakınlaşmak, her yakınlaşmak bir uzaklaşmaktır.”
Rabbim (cc) bizleri masivadan uzaklaşan ve kendisine yakınlaşanlardan eylesin. Amin.
Ahmet SANDAL