1961 yılında gazetecilerin çalışma haklarında önemli iyileştirmeler getiren 212 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girmesiyle 10 Ocak Türkiye’de çalışan gazeteciler bayramı olarak kutlanmaya başlandı. 1971 yılındaki 12 Mart müdahalesinden sonra ise çalışanların hakları ve basın özgürlüğüne getirilen kısıtlamalara tepki olarak 10 Ocak, “bayram” olmaktan çıkarıldı ve “Çalışan Gazeteciler Günü” olarak anılmaya başladı. Aslında günümüz gazetecilerinin durumu düşünüldüğünde çalışma hakları konusunda halen yerli ve yeterli anlamda bir iyileştirme sağlanmadığını açıkça görebiliriz.
Bu gün gazetecilerin belirli bir mesai saatleri yoktur. Onlar Bayram günlerinde bile çalışmak ve halkı yaşanan olaylardan haberdar etmekle yükümlüdürler.
Bu günün çalışan gazeteciler günü olarak lanse edilmesi, aklınıza yatan gazeteciler de mi var? Sorusunu getirmesin. 212 sayılı yasanın Gazetecilerin çalışma haklarında yapılan bir iyileştirme olduğundan dolayı çalışan gazeteciler günü olarak isimlendirilmiştir.
Aslında bu günün kutlanması da çok çelişkili bir durumdur. 1961 ve 1971 yıllarında militarist yönetimlerin çalışan gazetecilerin hakkından çok medya patronlarının terbiye edilmesi için çıkarılmış yasalardır. Yoksa 212 sayılı yasanın yürürlüğe girmesinin üzerinden 56 yıl geçmesine rağmen halen 212 sayılı yasa hala bir kazanıma dönüşmüş değil. Sektörün, internet medyası ise 212 ayılı yasa bir yana hala herhangi bir yasal zemine bile sahip değil.
Tüm bunlar düşünüldüğünde bu gün kutlanmamalı ve hatta protesto edilmelidir. 10 Ocak bir bayram değil,10 Ocak çalışan gazetecilerin yitirmiş oldukları çalışma haklarının yeniden kazanılması için verilen mücadele günüdür.
15 Temmuz günü en büyük sınavı yinede basın vermiştir. Hatta 15 Temmuz kalkışmasını önleyen en önemli etken olarak bile görebiliriz. Darbe bildirimi nasıl ki Basın yoluyla duyurulmuş ise, sokağa çıkma konusunda halkımız sokağa yine basın yoluyla davet edilmiştir. Bu gün basın olmasaydı, bu kadar hızlı ulaşamasaydık bilgilere, belki de darbe yapılacak bizler ise her şey olup bittikten sonra haberdar olacaktık.
Belki de dünyanın en zor mesleğidir, Gazetecilik.
Çoğu kez hepimiz şahit olmuşuzdur, gazetecinin tartaklandığına, kamerası veya fotoğraf makinesinin kırıldığına…
Yapılan haberleri izlerken herkes kendince bir yafta vuruyor gazeteciye, İktidar haberi yapsan, havuz medyası oluyorsun veya iktidar yalakası oluyorsun, Muhalefet haberi yapsan, iktidar düşmanı oluyorsun. Herkes kendince bir kulp takıyor medyaya…
Kamuoyunda oluşturulan gazeteciye bakış maalesef ki; pekte iç açıcı değil.
Hal böyle olunca muhabirlikle, muhbirlik birbirine karıştırılıyor. Reklam pastasından pay alabilmek için çıkara göre gazeteciliğin yapıldığı kanısı günden güne kamuoyunda perçinleniyor. Senin kamuoyunu bilgilendirmek için kışın soğuk, kar, yazın ise sıcak, yağmur, çamur demeden her zaman sokaklarda koşturmaların kimin umurunda…
Yasal olarak,"Gazeteci, Gazetecilik dışında başka iş yapamaz"dense de günümüzde gelinen bu noktada her gazeteci kendisine yeni ekmek kapıları aramaya başladı. Birçok gazeteci geçimini sağlayamayacak durumda…
Kısaca artık şu 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü pek anlamını taşımaz oldu. Kaldı ki yine belirtmek istiyorum, 10 Ocak Çalışan gazeteciler günü kutlanmamalı, kutlanması gereken bir durum yok orta da… Hangi günü kutluyoruz. Hangi İyileştirmeden bahsediyoruz. Durum yerelde daha bir acımasız yüzünü gösteriyor bizlere. Gelir kaynakları sınırlı hatta yok denilebilecek kadar az. Ama yine de idealist gazeteciler mesleklerini bu zor şartlar altında idame ettirmeye çalışıyor.
Oldukça zor koşullarda çalışan gazetecilerimizin çalışma koşullarının daha da iyi olması, hak ve özgürlüklerinin uluslararası standartlara ulaşması, sosyal ve ekonomik koşullarının iyileştirilmesi dileklerimle…
Hoşça ve DOSTÇA Kalın…