ÖLÇÜN NE? MUTLAK HAKİKAT Mİ? NİSPİ HAKİKAT Mİ?
Geçen gün bir arkadaşımıza başsağlığı ziyareti için gitmiştik. Başsağlığı diledikten sonra, “Babanız kaç yaşında vefat etti?” diye sordum. Arkadaşım, “Babam 94 yaşında vefat etti” dedi. “İyi, iyi, Babanız çok yaşamış, maşallah” dedim. Arkadaş da “2 sene önce Babamın babası vefat etmişti, O da 120 yaşında vefat etti” dedi. Bu söz üzerine, Babanız “az yaşamış, o zaman” dedim. İlginç değil mi? Bir insanın fikri 5-10 saniye içinde değişebiliyor. 94 yaşında vefat eden bir insan için önce “çok yaşamış” dedim ve ardından “az yaşamış” dedim.
Başka bir örnek vereyim. Geçen ay memleketimdeydim. Çocukluğumun geçtiği o sokakta yürüyorum. O sokağın köşe başında duran eve dikkatle baktım ve şaşırdım. “Aman Allah’ım bu ev ne kadar da küçükmüş” dedim. Çocuk ruhumda o ev bana saray gibi dev ve heybetli gözükürdü. Bu orta yaşlılık çağımda aynı ev bana, sanki bir tavuk kümesi gibi küçük göründü. Niye böyle? Nasıl oluyor da, bir husustaki fikrim 5-10 saniye içinde değişiyor? Ya da belli bir müddet (20-30 sene) geçtikten sonra değişiyor? Sebebi çok açık. Arkadaşımın Babasına çok yaşamış derken, Türkiye’de erkeklerde yaşam ortalaması olan 65-70 yaşlarını esas aldım ve buna göre “çok yaşamış” dedim. Sonra Babasının yaşını dikkate aldım ve buna göre de “az yaşamış” dedim. İkinci örnekte ise, sokağın başındaki ev aynıydı, ancak benim yaşım ve bu yaşa kadar gördüğüm evler ve şehirler aynı değildi. Bu nedenle bakışım değişmişti.
Şimdi bu örneklerden sonra, gelelim asıl anlatmak istediğimiz hususlara.
Dünyada iki tür hakikat vardır. Birincisi mutlak, değişmez ve tek hakikattir. O Allah’tır (cc). Diğerlerinin hepsi nispi, ona-buna, şuna-buna göre değişen hakikatlerdir. Ölçün, tek, değişmez ve mutlak olan Allah (cc) olduğu müddetçe, bu Dünya sana güllük-gülistanlıktır. Çünkü, fikrin nettir, düşüncen sağlamdır ve inancın tamdır. Emin adımlarla yürü, sağlam adım at, kararlı bir şekilde yaşa, yolun açık olsun. Ancak, ölçün nispi hakikatler, değişken gerçekler, göreceli kavramlar ise, hayatta mutluluk, huzur yok sana. Çünkü, kafan karışıktır, bir zaman mutlu olduğunu sanırsın, sonra o mutlu olduğun şey seni bir zaman sonra tatmin etmez, pişmanlık duyarsın. Bu durumda, geleceğe emin adımlarla ilerleyemezsin, sağlam yürüyemezsin, sendelersin, ha düştün, ha düşeceksin!
Ey Dostum, Ey Kardeşim, nispi olana değil Mutlak Olana (cc) göre yaşa ve ölçün O (cc) olsun. Nispi olan ölçün olursa kafan karışır. Çünkü nispi olana göre hareket edersen, hakikati bulamazsın. Hakikat, Mutlak Olanı (cc) aramaktır.
Bir adama gıpta edersin, yerine olmak istersin, zengin dersin, makam mevki sahibi dersin, iki-üç sene sonra, o gıpta ettiğin adam kanser hastası olur, malı-mülkü kaybeder, makamı yitirir, bir deri-kemik kalır, “oh, iyi ki o adamın yerinde değilmişim” dersin. Ancak, o adamın ahlakını ve güzel karakterini seversen, o karakter ve ahlak özden geldiği için, insanda ölene kadar mevcuttur. Ahlaka ve karaktere sonsuza dek bağlı kalırsın. Bir kadının yüzünü seversin, sevdiğin kadının yüzü yaşlandıkça ilgini çekmez olur, sevmemeye başlarsın. Ancak, o kadının özünü seversen, o değişmez, ebeden o öze bağlı kalırsın. Bir eve hayran olursun, sonra ondan daha güzel bir ev daha görürsün, hayranlığın biter ve değişir.
Ancak, değişmeyen ve örnek alınması gereken gerçekler var. Bunlar mutlak hakikatlerdir. İnsanın ruhu ve özü, güzelliği, iyiliği ve doğruluğu yansıttığı, ahlak ve iyi karakter timsali olduğu müddetçe, mutlak bir hakikat kapsamındadır. Örnek alınabilir ve bağlanılabilir. Tüm Peygamberler, Sahabe Efendilerimiz, Allah’ın Veli Kulları mutlak hakikat kapsamında bağlı kalacağımız güzel öze ve temiz bir ruha sahiptirler. Allah’ın sevdiği bu Kulları sevmek, bize bir görev ve ödevdir. Buna bağlı kalan ve bunu ölçü alan pişman olmuyor. Nispi olan ise, insanların dünyevi makamıdır, malıdır, bedenidir, tenidir. İnsanın geçici makamına, malına-mülküne, tenine-bedenine bağlanan aldanıyor ve sonradan pişman oluyor.
Ey Dostum, Ey Kardeşim, mutlak olan da bellidir, nispi olan da bellidir. Mutlak hakikat peşinde koşar ve mutlak hakikatleri ararsan, zirvelere doğru yol alır ve hep serin, selamet iklimlerde yaşarsın. Mutlak hakikat değil de, nispi hakikatler senin ölçünse, kafan karışıklıktan kurtulmaz. Hayatta hep zik-zaklar çizersin, bazen yükselir, bazen inersin. Bazen serinlik yaşar, bazen ateşlere dalarsın. Bazen bu doğru, bazen şu doğru dersin. Halbuki, doğru ve gerçek apaçık bellidir. O da Allah ve Allah’ın Dostlarıdır. Bunlar mutlak olarak ölçümüzdür. Bunlar nispi (göreceli) hakikatler değil, mutlak hakikatlerdir.
Sözü uzatmaya lüzum yok, hayatta mutlu olmak istersen ve ahirette de saadete ermek istersen, ölçün nispi hakikatler değil, mutlak hakikatler olsun, vesselam.
Ahmet SANDAL