İnsan bir makine değildir. Bir makinenin görevi her halde ve her şartta başarılı bir şekilde çalışmak, en etkin ve en verimli şekilde hizmet etmektir. Çünkü makineyi tasarlayan ve imal eden fikir ve proje sahiplerinin maksadı budur. Kimse “benim bu ürettiğim makine ara sıra başarılı olsun, ara sıra tökezlesin, ara sıra çalışsın, ara sıra dursun” diye tasarımda bulunmaz. Makine ve diğer maddi şeyler etten ve kemikten, ruhtan ve bedenden müteşekkil değildir. O eşya ve teknolojik ürünler ancak bu Dünya içindir. İnsan ise ruh ve bedenden müteşekkil olup yalnız bu Dünya’ya değil, Ahirete müteveccih bir varlıktır.
İnsan bir robot olsaydı ve yalnız bu Dünyaya yönelik bir yapısı olsaydı, elbette her hal ve şartta başarılı olması ve maksada giderken her şeyi mübah görmesi normaldi. Ne var ki, insan robot değildir. Olamaz da. İnsan bu Dünya’ya da ait değildir. Burada az bir süre kalacak bir misafirdir.
Böyle bir girişten sonra sözü nereye bağlayacağım? Yazımın giriş kısmında neden bu açıklamalarda bulundum? Hemen belirteyim.
Toplumda ve kamu yönetiminde ahlak, adalet ve etik değerlerin yaygınlaşması, tüm insanımızın ve özellikle de kamu görevlilerinin ahlaka, adalete ve etik değerlere bağlı birer fert olmaları için, karınca kararınca, hasbelkader seminer, konferans ve benzeri eğitimlerde sunum gerçekleştiriyorum. Bu sunumlarıma başladığım 2009 yılından beri şu hususu gözlemledim: “Başarıyı kutsamak ya da maksada giderken her yolu mübah görmek” adaletsizliğin, ahlaksızlığın ve etik değerlere aykırılığın temelidir.
Diğer bir deyişle, “Makyavelizm dedikleri insani olmayan görüş ve düşünceler” ahlaksızlığın temelidir. Batı’da bir adam çıkmış, ahlaksızlığı, ilkesizliği felsefe ve bir görüş haline getirmiştir. Batı’da yalnızca bu adam çıkmamıştır. Pozitivizm dedikleri bir akım, bir fikir çıkmış ve bu da “başarıyı ve hep Dünyevi maksatları” öne çıkartmış, adeta kutsamıştır.
Pozitivizmin ve Makyavelizm’in geçerli olduğu bir Dünya’da ahlaklı ve adaletli kalmak mümkün müdür? Bir de bunun üzerine, yaşadığımız Dünyada Kapitalizm dedikleri “ye iç, harca, gez dolaş, tüket, devamlı alışveriş yap” anlayışını yaygınlaştıran şeytani bir düşünce daha mevcuttur.
Bu durumda, şöyle bir sonuca varıyoruz. “Pozitivizm + Makyavelizm + Kapitalizm = Ahlaksızlık”.
Bir veciz ve anlamlı sözde şöyle belirtilir: “Bir öğrenciye ahlaken eğitmeden yalnızca zihnen eğitmek, topluma bela kazandırmaktır.” (Bu söz Batılı bir Devlet Adamı ve Düşünür’e aittir. Bu sözün ABD eski Başkanlarından Theodore Roosevelt’e ait olduğu söylenir)
Pozitivizm zihni eğitimdir. Pozitivizmde manevi değerlere ve ahlak eğitimine önem verilmez. Pozitivizm Batı kaynaklıdır. İşte toplumları felakete sürükleyen pozitivizm akımının bir bela olduğunu da yine Batılı bir düşünür ve Devlet Adamı söylüyor.
Bu noktada şunu da söylemek istemiyorum. “İnsanlara yalnız ahlak eğitimi verelim, zihni eğitime gerek yoktur” da demiyorum. Her ikisi de bir arada olsun ve öğrencilerimize hem aklî, hem ahlakî eğitimler verilsin. Öğrencilerimize hem ilmî ve hem de dinî eğitimler verilsin. İşte bu noktada başka bir veciz söz aklıma geldi: “Dinsiz ilim kör, ilimsiz din topaldır” diyor bir Düşünür. (Bu sözün de yine ABD’li birisine ait olduğu söylenir. Albert Einstein’e ait bir sözdür bu)
Batılılar ilginç insanlar. Hem bu sözleri söylüyorlar ve din ve ahlak eğitimlerinin çok gerekli olduğunu ifade ediyorlar, hem de Makyavelizm, kapitalizm ve pozitivizm bataklığında çırpınıyorlar. Maalesef, şeytani felsefe ve şeytani düşünce Batı’yı esir almış. Arada tek-tük yazar ve düşünce adamı bu tür güzel söz söylese de, genelde maddiyat bataklığındalar. Sırf kendileri maddiyat bataklığında değiller, tüm insanlığı da bu bataklığa sürüklüyorlar.
Yazımın başındaki hususu tekrar hatırlatacak olursak, biz insanız, “başarılı olmak zorunda değiliz, ancak ahlaklı olmak zorundayız.” İnsanı yalnızca başarıya odaklamak felaket ve acı getirir. Meşhur bir söz var ya, “Oğlum ben sana Vali olamazsın demedim ki, adam olamazsın dedim”. Kısacası, okuyup da en yüksek mevkilere gelebilirsin, ancak ahlak ve edepten yoksun olduktan sonra ne işe yarar ki!
Bize gerek olan husus, başarıya giderken erdem ve etik değerlerden ayrılmamaktır. Hayatımızda başarıdan daha önemli olan hususun “adalet ve doğruluk” olduğunu anlamaktır. Vesselam.
Ahmet SANDAL