Osmanlı Padişahları her birisi bir özeliği ile temayüz etmiş ve gönüllerde taht kurmuş, hepsi de birer Kahramandır. Hepsi de aynı başarıyı gösterememiş olsa da, samimiyet ve niyet bakımından asla ve asla üzerlerinde bir toz ve leke bulundurmazlar. Zaten asalet ve soy ta Oğuzlar’a, Kayı Boyu’na dayanmaktadır. Bunda da hiçbir şek ve şüphe yoktur.
Gelin çok fazla ayrıntılı olarak olmasa da, kısaca bazı Padişahlarımızı hatırlayalım ve en sonunda sözü “Babacan ve Oğulcan” diye sıfatlandırdığım “Beyazıd ve Yavuz”a getirelim.
Önce en sondan başlayalım ve Vahdettin Han’dan söz edelim. Bahtsız Padişahımızdır O. En zor şartlarda gelmiş 6. Mehmed Vahdettin. Dedelerinden beşinin ismi de kendisinin ismi gibi Mehmed’dir. İlginç bir kader ki, İstanbul’u fetheden 2. Mehmed’e nasip olan fetih, 6. Mehmed’e İstanbul’u terketmek şeklinde cereyan etmiştir. Kader işte. Bir Mehmed İstanbul’u fetheder, bir Mehmed de İstanbul’u terkeder. (Daha doğrusu terketmek zorunda kalır) 6. Mehmed, İstanbul’u terkederken insandır, üzülür, kederlenir. Ancak, en çok da Milleti adına üzülür ve kederlenir. Sürgün yaşadığı İtalya’da borç-harç içinde yaşamış, nerdeyse cenazesine rehin konmuştur. Halbuki sürgüne giderken Topkapı Sarayı’ndan bir tek değerli eşya götürse idi, ölene kadar müreffeh yaşar idi. Vahdettin böyle bir şeyi aklına daha getirmemiş ve “o değerli eşyalar, benim değil Milletimin malıdır” demiştir.
Abdulhamid Han’ın dehası ve diplomasi, istihbaratı mükemmel kullanarak, Devleti yıkılmaktan kurtardığı ve 40 yıl kadar daha Osmanlı’yı ayakta tuttuğu bilinmektedir. Zaten, Osmanlı resmen ayakta kalsa da, benim görüşüme göre, Abdulhamid Han’dan sonra bitmiştir. Yani Abdulhamid Han gitti, Osmanlı bitti. Abdulhamid Han, aynı zamanda Veli bir Zat idi. Mütedeyyin ve tam bir Allah Dostu idi.
Fatih Sultan Mehmed Han’ı, Kanuni Sultan Süleyman’ı bilmeyen mi var? Biri fethin timsali, diğeri ihtişamın timsali. Avrupalı şu an bile Süleyman ismini duyduğunda, otomatik olarak “Muhteşem” kelimesini ekler. Avrupalı şu an dahi Mehmed denildiğinde, “Fatih” der ve titrer.
Osmanlı’nın Padişahları bu isimler değil yalnızca. Kim unutabilir, cenk meydanında Kosova’da şehid olan Murad Hüdavandigar’ı, kim unutabilir Osman Gazi’yi, Orhan Gazi’yi ve Yıldırım’ı. Kim unutabilir masum Abdulaziz’i.
Ve bu Padişahların yanında kim unutabilir 2. Beyazıd’ı ve kim unutabilir Yavuz’u.
2. Beyazıd, Veli idi. Allah Dostu idi. Devleti yönetirken şefkat ve hoşgörü içinde idi. Fazla hoşgörü ve ölçüsüz şefkat belki de Devlet yönetiminde bazılarının şımarmasına ve Devlete meydan okunmasına yolacaçaktı. Ancak, 2. Beyazıd, Fatih Sultan Mehmed Han’ın Oğlu, Babasının fıtratında değildi. Çok manidar bir tevafuk ki, Oğlu değil, torunu Dedesi gibi savaşçı ve fetih ruhlu olacaktı. Evet, 2. Beyazıd’ın Oğlu Yavuz Sultan Selim Han, Dedesi Fatih Sultan gibi fetih ruhlu, savaşçı ve cesur idi. Sert idi. Babası’nın tahta olduğu yıllarda, onun yönetimini beğenmiyor ve Safevi Devletine ve içerideki Safevi uzantılarına karşı fazla müsamahakar davrandığına inanıyordu. Hatta, bu hususta o kadar dertliydi ki, Şehzade olduğu Trabzon’dan İstanbul’a gelip Babası ile tartıştığı, “Babasının göğsüne eliyle sertçe vurup ittiği” tarih kayıtlarında yer alır. Babasının, Oğlunun bu tavrından mustarip olarak serzenişte bulunduğu ve “ah ettiği” de rivayet edilir. Daha sonra tahta geçen Yavuz Sultan Selim Han, hemen Safevi Devleti üzerine yürüdü ve hem Safevi Devleti’ne ve hem de içerideki uzantılarına vurdu da vurdu. Onları kırdı da kırdı. Böylece Doğu ve Güneydoğu’da huzur ve sükun sağlandı.
Bu tarihi bilgilerden sonra, konuyu günümüze getiriyorum: “Doğu ve Güneydoğu’da olay çıkaranlara karşı, Devlet olarak bir müdddet cemal ve şefkat yüzümüzü gösterdik. Babacan davrandık. Akıllanıp da hizaya gelirler mi dedik. Ancak, olmadı. Bunun üzerine artık celal ve sert sıafatlarımızın vakti gelmiştir.”
Evet, Devlet yeri gelir, bir 2. Beyazıd-î Veli gibi şefkat ve cemal yüzünü gösterir, Babacan bir şekilde sakin ve sessiz durur. Devlet yeri gelir, bir Yavuz Sultan Selim gibi şiddet ve celal yüzünü gösterir, yerinde duramayan heyecanlı bir Oğul gibi hakedene vurur da vurur. 2. Beyazıd Devlet'in cemal yüzü, Yavuz Devletin celal yüzüdür. 2. Beyazıd Baba, Yavuz Oğul'dur. İkisi de Devlet'tir. 2. Beyazıd Babacan, Yavuz Oğulcan'dır. İkisi de Can'dır.”
Evet, bu yazıdan sonra şunu da bir not olarak buraya kayediyorum. Allah nasip eder ve ömür verir ise, “Babacan ve Oğulcan: Beyazıd ve Yavuz”, isimli tarihsel bilgilere ve bu iki tarihi karaktere dayanan bir roman yazacağım, İnşaallah.
Ahmet SANDAL