“Biraz hızlı gitmiyor muyuz?” film repliklerinden hepimizin aşina olduğumuz bir söz. Bu replik aslında gerçek hayatta karşılığı tam olarak hepimizin hayatında var olan bir gerçektir. Toplum olarak çok aceleciyiz. Beklemeye asla tahammülünüz yok. Hepimiz bir acelecilik maratonunda koşuşturup duruyoruz. Hiç birimizin bir dakika vakti yok. Hepimiz zamanla yaşıyoruz. Otobüs beklerken, banka da sıra beklerken ya da bankamatik önünde adeta birbirimizi yiyoruz. Neredeyse fatura yatırırken bile sıra beklememek için ahbap çavuş ilişkilerimizi konuşturuyoruz. Çalışanında, öğrencinin de, emeklisinin de ev hanımının da acelesi var, hepimiz bir yerlere yetişmeye çalışıyoruz. Aslında gittiğimiz yerde de (evi, işyeri) yaptığımız sadece TV önünde aptallaşmak. Nerde saçma sapan bir dizi var nerede gereksiz bir program var, hepsini harfi harfine biliyoruz. Bu acelecilik te ya da bu ivedilikle yapmamız gereken iş güç arasında bunları ne zaman izliyoruz şaşılacak şey.
Şehirlerarası yollarda gideceğimiz yerlere beş dakika önce varabilmek için kullandığımız aracın anatomisine aykırı, aracın bile şaşırdığı Km ibresinin tavan yaptığı hız sınırını bırakın, yaşam sınırını delmek için zorladığı ölümüne bir yolculuk yapıyoruz. Azrail hemen yan koltukta… Vardığınız yerde de yaptığımız ya iki seksen uzanmak ya da siyasetle, siyasetle dedikodu ile söz dolandırmak. Değer mi? Hızlı bir şekilde arşın merkezine yolculuk yaparken kaç dakika ya da kaç saat aralayabiliriz.
Bir yandan zamanla yarışırken diğer taraftan zaman öldürmek için bir sürü reaksiyona giriyoruz. Konuşuyoruz, oyun oynuyoruz, TV seyrediyoruz, elimizdeki akıllı cihazlarla aklımızı yarıştırıyoruz. On dakika önce maraton yarışçısı gibi saliselerle yarışırken, biranda kendimizi boşlukta buluyoruz. Zamanımızı sanki insanlığı kurtaracak, bilim ve ilim dünyasında yeni bir çığır açacakmış gibi bir evecenlikle günlük işlerimizi hallerken yapacağımız üç bel iş bittikten sonra kendimizi bulduğumuz boşlukta depresyona giriyoruz. Olduk mu sana kronik hasta.
Bu iş güç arasında, zamanın bu kıtlığında gel de hastane de sıra bekle işine gelirse...
Evet, maalesef çok hızlı yaşıyoruz. Hem de bir hedefimiz yokken, nereye yetişeceğimiz de muamma iken. Aslında zaman çok değerli, anı zamanı geri alma şansımız yok. Keşke dememek için pişmanlık duymamak için çok dikkatli kullanmamız gerek zamanımızı. Ama bunu yaparken de insanlıktan çıkmadan, kimse kırmadan, küstürmeden, naiflikten ödün vermeden zamanı her daim kısıtlı kullanarak. Kamusal ve günlük işlerimizi hallederken koşturup, boşa çıktığında boş işlerle zamanımızı öldürmeyelim. Oranlamayı iyi yapalım.
Sabırla sebatla, hoşgörü ile yaşayalım. İnsanın insanlıktan başka görevi yok. İnsanlıktan çıktıktan sonra yaptığımız işlerin bir gereği yok. Birbirimizi zaman içinde boğmayalım. Hepimizin saati ve zamanı ortak.
Hoşça ve DOSTÇA KALIN