Toplum olarak günden güne şiddete daha meyilli hale gelmeye başladık. İçimizdeki öfke ve şiddeti ortaya çıkarmak için neredeyse bahane yaratmaya başladık. Hatta bu şiddet kavramını öyle bir silsileye bağladık ki, Patron işçisine, işçi eşine, eş çocuğuna, Çocuk evdeki kediye…
Toplumun her kesiminden şiddet haberleri duymaya başladık. Haberleri izlediğimizde inanın şiddet haberlerinden geçilmiyor.(yol verme kavgası, Eş Şiddeti, Komşu Kavgası, Yan baktın Kavgası vs.)
Bununla birlikte yıldırma küreselleşme, artan rekabet baskısı, yaşanan
ekonomik istikrarsızlık, örgütsel yeniden yapılanmalar ve güç dağılımındaki eşitsizlikler nedeniyle en fazla iş dünyasının karşılaştığı bir olgu haline gelmeye başladı.
İnsanlar olarak kabuğumuza sığamıyoruz. Birlikte yaşamayı, birbirimizin yaşam biçimine, görüşüne, fikrine, inanışına saygı gösteremiyoruz. Bu durum belli bir zaman sonra dışa dönük şiddet ve şiddete meyilleşme olarak karşımıza çıkıyor.
Eğitim yuvalarımız olan Okullarda yaşanan şiddetin, öğrencinin yaşam kalitesini ve başarı düzeyini etkilediği gerçeği göz ardı edilemeyecek kadar önemlidir. Kaldı ki şiddet belirli bir yer ve bir kısımdan da oluşmamaktadır. Bu gün spor müsabakalarının yapıldığı statlardaki şiddet Vandalizm sınırlarına kadar ulaşmış bir şiddettir. Maç izlemeyen giden masum insanların çıkan kavgalarda arada kalarak ölümlerine şahit olmaya başladık.
Daha bunun çerisine birde siyasal hedeflere ulaşmak için, toplumun demokratik ikna ve eylem yoluyla barışçı davranışına karşı, hukukun üstünlüğünü ve devlet otoritesini tanımayan, güçsüzlüklerini gizlemek için demokratik otoriteleri kitlelerden kopararak halka karşı şiddet kullanmaya yöneltmeyi amaçlayan ve uluslararası destek gören terör örgütlerin, masum insanları bile hedef alabilen ve hiçbir savaş kuralı tanımayan, geleneksel politik suçlardan farklı, metodik, örgütlü, sistematik öldürme, kaçırma, korkutma ve tahrip şeklindeki şiddetlerini katmıyorum bile.
Benim burada değinmek istediğim konu toplumun bir parçası olan bireyin toplum içerisinde yaşadığı fiziksel ve psikolojik şiddet. Hiçbir konuyu insan onuruna yakışır bir şekilde çözemiyoruz. Hemen en ufak bir kıvılcımda acziyetle birlikte tahammülsüzlük, öfke, nefret, zayıflık gibi istenmez özelliklerin sebep olduğu bir dışavurum yöntemi olan hakaret, küfür ve darp ve cebire varan olumsuzluklara sebep oluyoruz.
İnsan Hakları ve Demokrasi alanında bir ilerleme kaydedemediğimizin sokaklarda gördüğümüz şiddet olaylarında daha bir farkına varıyoruz.
Her konuyu şiddetle çözmeye çalıştığımız bu günlerde, toplum olarak şiddeti hayatımızdan nasıl çıkaracağımız konusunda bir an önce bir çalışma yapılmalı…
Mesela; Avrupa ülkelerinde olduğu gibi hastanelerde veya Aile hekimliklerinde aylık konunun uzman kişileri tarafından psikoterapiler uygulanabilir.
Ülkemizde sağlık alanında son dönemlerdeki yaşanan gelişmeleri göz önünde bulundurduğumuzda, Endüstriyel faaliyet gösteren, sürekli giderek monotonlaşan, geçim sıkıntısı içerisinde yoğun stres altında çalışanların giderek daha da şiddete meyilli hale geldiklerini görmek çokta zor olmamalı…
Toplumumuzun içinde bulundukları psiko‐sosyal düzeyi belirleyerek onların toplumsallaşmaları için geliştirilecek politikalara katkıda bulunulması gerekiyor.
Tüm sıkıntılarımızı insan onuruna yakışır bir şekilde konuşarak ve empati kurarak saygı ve sevgi çerçevesi çözmemiz dileklerimle…
Ayrıca buradan da, Kahramanmaraş’ın basınından Kanal Maraş'ın Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaaslan’a ve Yazı İşleri Müdürü Serkan Karaaslan'a yapılan çirkin saldırıyı kınıyor, kendilerine geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.
Hoşça ve DOSTÇA Kalın…