SANKO HABERLERİ (3)

SANKO’DAN ŞANLIURFA’DA HALKA AÇIK KONFERANS

DOÇ. DR. İSMAİL TEMUR“TÜP BEBEKTE YENİ GELİŞMELER VE DEVLET KATKISI” KONUSUNU ANLATTI

SANKO Üniversitesi Sani Konukoğlu Uygulama ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı ve Tüp Bebek Merkezi Sorumlu Hekimi Doç. Dr. İsmail Temur, tüp bebek yöntemi için anne adayının yaşının ileri olmasının bir dezavantaj olduğunu söyledi.

Halka açık konferanslar kapsamında Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi Eğitim ve Kültür Merkezi Şair Nabi Konferans Salonu’nda düzenlenen “Tüp Bebekte Yeni Gelişmeler ve Devlet Katkısı” konusunu anlatan Doç. Dr. Temur, “Annenin yaşının 35 – 37’nin üzerinde olması yumurta kalitesi ve sayısının azalmasına neden olacağından, az sayıda, kalitesiz yumurta elde edilebilmektedir” dedi.

Doç. Dr. Temur, tüp bebek uygulamasının, kadında yumurta, erkekte sperm kullanılarak, laboratuvar ortamında birleştirme ile elde edilen bebekhücrelerinin, kateter yardımıyla anne adayının rahmine transferiyle gerçekleşen gebelik işlemi olduğuna vurgu yaptı.

İngiltere’de 1978 yılında, ilk tüp bebek yöntemiyle elde edilen gebeliğin, sağlıklı bir doğumla sonuçlandığını kaydeden Doç. Dr. Temur, 1993’te mikroenjeksiyon(yumurta içine sperm zerkedilmesi) yöntemi keşfinin ise ilk tüp bebekten günümüze kadarki en büyük yeniliklerden olduğuna dikkat çekti.

Mikroenjeksiyon yönteminin, cerrahi sperm elde edilmesi gereken, ağır ciddi erkek nedenli kısırlıkta, çok çok az sayıdaki spermlerle döllenmeye imkân verdiğini anlatan Doç. Dr. Temur, bu yönteminin keşfi ile döllenme ve gebelikte başarının daha yüksek oranda mümkün hale geldiğini anımsattı.

Kadınlara uygulanan yumurtlama tedavisi konusuna da değinen Doç. Dr. Temur, “Daha gelişmiş, ileri gen teknoloji ile üretilen ilaçlar ve başlandığı yıllarla kıyaslanmayacak kadar daha gelişmiş olan IVF laboratuvar alet, kültür ve havalandırma-iklimlendirme koşulları yüzde 20-25’lik gebelik oranlarının, günümüzde yüzde 40-50’lere kadar artırmaktadır” şeklinde konuştu.

Embriyoların laboratuvar ortamında geliştirilmesi, izlenmesi ve bunların kayıt altına alınabilmesinin önemli gelişmeler olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Temur, şöyle devam etti:

“Daha önceleri embriyo oluşturulduğu dönemde transferi, hemen yapılırken, embriyoların dondurulma ve çözülme yöntemindeki değişiklikler sonucu, bu hücrelerin zarar görmeden sağlıklı çözülebilmesi, dondurulmuş-çözülmüş embriyo kullanım oranlarını daha da arttırmaktadır.  

Genetik bilimindeki ilerlemelerle, embriyoda genetik analizler daha geniş çapta uygulanıp, total embriyo genetiği de çalışılabilir hale gelmiş durumdadır. Bunların sonucunda ise bazı hastalıklarda,sağlıklı bebeğe ulaşma imkânı da artmıştır.”

ANNE ADAYININ YAŞIVE BAŞARI ORANI

Tüp bebek, mikroenjeksiyon vs. gibi yardımcı üreme tekniklerinde başarı için anne adayının yaşının çok büyük önemtaşıdığını belirten Doç. Dr. Temur, “Özellikle 35-37 yaş sonrasında, yumurta kalitesi ile sayısının azalmasına neden olacağından, az sayıda, kalitesiz yumurta elde edilebilmektedir” ifadelerini kullandı.

Çocuk sahibi olmak isteyen çiftlere seslenen Doç. Dr. Temur, “Çiftler evliliklerinin ilk yılında yada evlenmeyi düşündüklerindeüreme sağlığı açısından mutlaka değerlendirilmelidir.Üreme potansiyelinin tespiti sonrası, gerekli uygulamaların ne zaman yapılacağına karar verilmelidir” uyarısında bulundu.

Bölgenin ilk tüp bebek merkezininSANKO Üniversitesi Sani Konukoğlu Uygulama ve Araştırma Hastanesi bünyesinde2001 yılında hizmete sunulduğunun altını çizen Doç. Dr. Temur, sözlerini şöyle tamamladı:

“Yeni gelişmeleri takip edenTüp Bebek Merkezimiz, son sistem cihazları, yetişmiş tecrübeli ekibi ile halkımızahizmet sunmaya devam etmektedir. Uygulamalar sonucunda dünya ile yarışır gebelik oranları,Tüp Bebek Yönetmeliği’ne göre çiftlerin devlet yardımı ile tüp bebek yaptırabilmesi için gerekli prosedürleri kendi hastanesi bünyesinde gerçekleştirebilmektedir. Çiftlerin üç kez (resmi raporlu) tüp bebek uygulaması için uygulama raporu ve de ilaç raporları düzenlenebilmektedir.”

Doç. Dr. Temur,sunumunun ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.

 

 

 

 

3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ

SANKO ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. NEVİN ERGUN: “ENGELLİ BİREYLERİN EVLERİNDEN DIŞARI ÇIKARAK TOPLUM İÇİNDE AKTİF ROL ALMALARI, SPORCU KİMLİKLERİ İLE ÖNE ÇIKMALARI DİĞER ENGELLİ BİREYLERE VE TOPLUMA ÖRNEK OLACAKTIR”

SANKO Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölüm Başkanı Prof.Dr.Nevin Ergun, engelli bireylerin evlerinden dışarı çıkarak toplum içinde aktif rol almaları ve sporcu kimlikleri ile öne çıkmalarının, diğer engelli bireylere ve topluma örnek olacağını söyledi.

3 Aralık Dünya Engelliler Günü nedeniyle bir açıklama yaparak, Prof. Dr. Ergun, 1992 yılından itibaren3 Aralık tarihinin Birleşmiş Milletler (BM) tarafından uluslararası “Dünya Engelliler Günü” olarak kabul edildiğini anımsattı.

Prof. Dr. Ergun, 3 Aralık tarihinde hemen her ülkede engellilerin sorunlarına çözüm bulmak amacıyla çeşitli organizasyonlar düzenlendiğini bildirdi.

BM Genel Kurulu, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin özürlü tanımını“Normal kişinin, kişisel ya da sosyal yaşantısında kendi kendine yapması gereken işleri, bedensel ve ruhsal kabiliyetlerindeki kalıtımsal ya da sonradan olma noksanlık sonucu yapamayan” olarak yaptığını kaydeden Prof. Dr. Ergun, engelli bireyin ise “yaşama eşit katılım fırsatlarında azalma ya da kısıtlanma” başka bir deyişle “çevre ile engellinin karşı karşıya kalması” olarak tanımlandığına vurgu yaptı.

EN ETKİN YOL FİZİKSEL AKTİVİTE VE SPORDUR

Prof. Dr. Ergun, “Bu tanımla; eksik çevre koşulları ile engelli bireylerin bilgi, iletişim, eğitim ve sosyal alanlarda toplumdaki diğer bireylerle birlikte aktivitelere katılımlarının engellenmesi durumuna dikkat çekilmiştir” şeklinde konuştu.

“Engelli bir bireyin aktiviteleri, sahip olduğu engele bağlı olarak kısıtlanmakta, mimari engeller, egzersiz, fiziksel aktivite ve spor konusundaki bilgi eksikliği fiziksel performansını istediği gibi geliştirmesine izin vermemektedir” diyen Prof. Dr. Ergun şöyle devam etti:

“Engellilerin bu problemlerle baş edebilmesinde en etkin yol fiziksel aktivite ve spordur.

Bu bireylerin kimliği engelli yerine sporcu olarak toplum tarafından benimsenecek ve engelli engelsiz ayrımı ortadan kalkacak tüm bireylerin eşit olduğu kavramı toplum olarak daha iyi algılanacak ve benimsenecektir.

Engelli bireylerin evlerinden dışarı çıkarak toplum içinde aktif rol almaları, sporcu kimlikleri ile öne çıkmaları diğer engelli bireylere ve topluma örnek olacaktır. Böylece engelli bireylerin fiziksel aktiviteye katılımını engel olan çevresel bariyerlerin ortadan kalkması sağlanacaktır.”

Prof. Dr. Ergun, Birleşmiş Milletler Bilimsel ve Kültürel Organizasyonu’nun (UNESCO) 1993 yılında önerilerinde 11’inci kural olarak “Eğlence ve Spor” başlığında konuyla ilgili düzenlemelerini şu şekilde sıraladı:

“Ülkeler; engelli bireylerin eğlence ve spor yapmalarında eşit fırsatlar sağlama konusunda önlemler alacaktır.

Turizm otoriteleri, seyahat acenteleri, oteller, gönüllü organizasyonlar, diğer eğlence aktiviteleri ya da seyahat fırsatları engelli bireylerin ihtiyaçlarına uygun avantajları sunmayı tercih etmelidir. Uygun eğitim bu süreci desteklemeyi sağlayabilir.

Ülkeler, engelli bireylerin katılımı için otel, plaj, spor sahaları, egzersiz salonları,  eğlence ve spor alanları yaratmayla ilgili önlemler başlatmalıdır. Bu önlemler,  eğlence ve spor programlarında yardımcı personel, katılım metotları geliştirmelerde projeler, bilgilendirme ve eğitim programları ile desteklenmelidir.

Engelli bireylerin katıldığı spor aktiviteleri diğer katılımcılarla aynı kalitede eğitim ve talimatlara sahip olmalıdırlar.Spor ve eğlence organizatörleri, kendi bölümlerinde engelli bireylerle ilgili gelişmeler için engelli bireylerin organizasyonlarına danışmalıdır.”

Ülkemizde bu konuda alınan kararlara değinen Prof. Dr. Ergun, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Özürlü bireylerin spor yapabilmelerini sağlamak ve yaygınlaştırmak üzere; spor tesislerinin özürlülerin kullanımına da uygun olmasını sağlamak, spor eğitim programları ve destekleyici teknolojiler geliştirmek, gerekli malzemeyi sağlamak, konu ile ilgili bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmaları ile yayınlar yapmak, spor adamları yetiştirmek, özürlü bireylerin spor yapabilmesi konusunda ilgili diğer kuruluşlarla iş birliği yapmak.”

 

GELECEK İÇİN YAPILMASI GEREKENLER:

Engelli bireylerin spordan sanata, edebiyattan siyasete,eğitimden çalışma hayatına kadar her alanda kendilerini ispatlamış ulusal ve uluslararası platformda birçok başarılara imza attıklarına işaret eden Prof. Dr. Ergun, sözlerini şöyle tamamladı:

“Türkiye’de engelli sporunun kalitesini artırmak için tüm üniversiteler, yerli ve yabancı kurumlar, kuruluşlar, şirketler, enstitüler, federasyonlar ve bakanlıklarla ortak projeler üretmek ve yaşama geçirmek en önemli çıkış noktası olarak düşünülmelidir.

SANKO Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü öğrencileri, asistanları ve öğretim üyeleri olarak 7 Aralık 2018 tarihinde‘Engelleri Aşmak’ konulu bir sempozyum gerçekleştireceğiz. Sempozyumumuzda, ‘Engellenmek nedir’ farkında lığının oluşturulması amacıyla farklı disiplinlerin konuya yaklaşımları tartışılacak ve sadece Türkiye’de değil dünyada tanınmış başarılı Paralimpik sporcularımızı yakından tanıma şansı elde edeceğiz.

Bu duygu ve düşünceler ile her insanın bir engelli adayı olduğu bilinciyle, sadece 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde değil, her zaman tüm engelli vatandaşlarımızın ayrım yapılmadan, toplumdainsan olarak yer almaları ve yaşamlarındaki engellerin kaldırılması için;‘Biz Fizyoterapistler olarak yanınızdayız’ diyoruz.”

 

 

 

SANKO SANAT GALERİSİNDE SERGİ

DOÇ. DR. AHMET DALKIRAN: “SANAT BİR SERÜVENDİR” “RESİM YAPMAK BİR İFADE BİÇİMİDİR. SANATÇI YAPTIĞI RESİMLE KENDİNİ İFADE EDER”

Ulusal ve uluslararası çok sayıda prestijli koleksiyonda eserleri bulunan ödüllü sanatçı Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Resim Bölüm Başkanı Doç. Dr. Ahmet Dalkıran 11’inci kişisel resim sergisini Sanko Sanat Galerisi’nde açtı.

Sergide yer alan resimleri hakkında bilgi veren Dalkıran, eserlerinde, Türk kültürün özellikle mistik yöndeki felsefesinin, bu felsefenin şekillendiği Anadolu’nun saflığını koruyabilmiş köy ve kentlerinden çeşitli karelerle birleştirilerek özgün bakış açısı ile saf biçimlere dönüştüğünü söyledi.

Dalkıran, sergisinin ilgi görmesinden büyük mutluluk duyduğunu belirterek, “Özellikle Türk kültürünün mitolojik yönü ile bana ait doğa gözlemlerine dayalı özgün yorumların çalışmalarımda adeta tutku derecesinde birbiri içerisine girdiğini görürsünüz. Akademik ve sanatsal çalışmalarımla resim sanatına katkı sağlamayı amaçlıyorum” dedi.

Kullandığı renklerin saydam ve temiz, biçimlerin ise yumuşak, düzgün, uyumlu renk ve lekelerle oluşmasına özellikle çaba gösterdiğini anlatan Dalkıran, “Sanatsal etkinlikler, insanların özgürleşmesi ve doğaya hâkim olabilmesi, bireylerin ruhsal gereksinimlerinin doyurulması, dengeli, çağdaş ve duyarlı bir toplum oluşturulması adına önemli bir faktördür” şeklinde konuştu.

ÖĞRENCİLİK HİÇ BİTMİYOR

Tuval üzerinde akrilik boya tekniği ile yaptığı eserlerinde geleneksel Türk tasvir sanatı minyatürün renk ve çizgi esinleri ile ebru sanatının biçim esinlerini optikten uzak bir yüzey duyarlığı ile çağdaş yorumlara taşıdığını vurgulayan Dalkıran, şöyle devam etti:

“Zengin Anadolu kültür ve sanatının başat unsurlarından, mozaik ve vitray esinlerini de çalışmalarıma katarak, içinde yaşadığım coğrafyanın damıtılmış kültürel kodlarını yeni çözümlemelerle ortaya koyma çabası ile günümüz sanat literatürüne katkı sunmayı amaçlıyorum. Ayrıca sempozyum, çalıştay ve benzeri bilimsel ve sanatsal birçok etkinlikte, koordinatör, küratör, düzenleme kurulu üyeliği ve katılımcı gibi aktif görevlerle bu sorumluluğu yerine getirmeye çalıştım.

Sanat bir serüvendir. Her gün bir şeyler öğreniyorsunuz. Hayatta öğrencilik hiç bitmiyor. Tecrübe ve birikimleriniz bu öğrendiklerinizle birleşince doğal olarak eserlerinizde bir yenilenme ve dönüşüme giriyor. Resimlerimde değişim ve dönüşüm bunun yansımasıdır. Tabi ki buradaki değişim köklü, üslup dışına çıkan değişim değildir. Resim yapmak bir ifade biçimidir. Sanatçı resimleriyle kendini ifade eder.

Resimlerimle kendimi ifade ediyorum. Yurtiçi ve yurtdışında birçok seçkin, özel ve resmi koleksiyonlarla müzelerde eserlerim bulunmaktadır. Konya’da atölyemde sanat çalışmalarımı sürdürüyorum. Sanko Sanat Galerisi Türkiye’de istikrarlı, planlı ve projeli hatırı sayılır galerimizden birisidir. Ev sahipliklerinden dolayı teşekkür ederim.”

TÜRK SANATI EVRENSEL SANAT ARENASINDA ADINDAN SÖZ ETTİRİYOR

Özellikle batı ve diğer ulusların sanat anlayışlarının net bir kopyacılıkla, olduğu gibi Anadolu sanatına aktarılması anlayışına karşı olduğunu vurgulayan Dalkıran, sözlerini şöyle tamamladı:

“Söz konusu yaklaşım taklitçilikten öteye gidemez. Zaten geçmişe bakıldığında gitmediği de görülebilir. Küreselleşmenin ön plana çıktığı ve sanat erozyonunun had safhaya ulaştığı günümüzde dünya sanatlarına bilinçli bir seçkiyle yaklaşmalıyız. Sorunlarımıza kendi açımızdan bakarak sanatsal oluşumları biçimden çok daha ötede aramalıyız. Bu şekilde özgünlüğü yakalayabileceğimizi ve ulusal sanatımıza sahip çıkabileceğimizi unutmamalıyız.

Tarihten getirdiklerimiz ve içinde bulunduğumuz coğrafyada sahip olduklarımız bizlere zengin bir birikim sağlamaktadır. Bu birikim ise ustaca değerlendirildiğinde bizlere biçimin ötesinde, özgün ve milli sanatın kapılarını sonuna kadar açacaktır. Bu kapılar açıldığında ise artık sanatın evrensel boyutu içerisinde kaybolup gitmenin önüne geçildiği gibi, evrensel sanatın içerisinde kimlikli bir yer edinmek de söz konusu olacaktır. Türk sanatı bugün için evrensel sanat arenasında adından söz ettirir durumdadır. Bize düşen görev de bu durumu korumak ve daha ilerilere taşımaktır.”

“TÜRKİYE GENELİNDE BİLİNEN BİR GALERİYİZ”

Galerinin 14 yıldır sanatçıların buluşma noktası olduğunu ve şimdiye kadar 250’nin üzerinde sergi açıldığını anımsatan Sanat Galerisi Yürütme Kurulu Üyesi Murat Köylüoğlu ise Türkiye genelinde önemi bilinen bir galeri olduklarını ve bu anlamda çok mesafe kat ettiklerinin altını çizdi.

Sergi açılışına, sanatçının eşi Huriye Dalkıran, Gaziantep Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Resim Bölüm Başkanı Doç. Dr. Elif Şener, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Öğretim Elemanı Mehmet Aksoy, öğretim elemanları ve öğrenciler, Sanko Park AVM yetkilileri, sanatçılar ve sanatseverler katıldı.

Konuşmalardan sonra Sanko Sanat Galerisi Yürütme Kurulu Üyesi Murat Köylüoğlu, Gaziantep Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Görevlisi Gülfem Karslıgil Marakoğlu ile birlikte, SANKO Holding tarafından bastırılan ve Gaziantep Arkeoloji Müzesi’nin bilimsel yayını olan “Belkıs Zeugma ve Mozaikleri” isimli bilimsel yayını, sanatçı Ahmet Dalkıran’a hediye etti.

Dalkıran’ın 32 eserinin yer aldığı sergisi Sanko Sanat Galerisi’nde, 27 Aralık 2018 tarihine kadar her gün 10.00 – 22.00 saatleri arasında gezilebilecek.

AHMET DALKIRAN

Konya Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Resim-İş Eğitimi Anabilim Dalı’ndan 2003 yılında birincilikle mezun olan sanatçı, 2006 yılında aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Yüksek Lisans eğitimini, 2010 yılında ise Eğitim Bilimleri Enstitüsü’nde doktora eğitimini tamamladı.

Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde 2007 yılında öğretim görevlisi, 2011’de yardımcı doçent, 2014 yılında doçent olan sanatçı, 2011-2014 yılları arasında Resim Bölüm Başkan Yardımcılığını ve 2014-2017 yılları arasında Resim Bölüm Başkanlığını yürüttü.

Sanatçı, 2016 yılında atandığı Dekan Yardımcılığı ve Rektör Sanat Danışmanlığı ile 2017 yılında üstlendiği Resim Bölüm Başkanlığı görevleri yanında, akademik ve sanatsal çalışmalarını sürdürmektedir.

Onbir kişisel sergi açan ve ulusal/uluslararası çok sayıda karma/grup/projeli ve yarışmalı sergi ile whorkshop ve çalıştaya katılan sanatçının ayrıca Erciyes Üniversitesi Resim Yarışması’nda Mansiyon (2005), Fırat Üniversitesi Resim Yarışması’nda İkincilik (2009), I. Uluslararası VoVa-MiniArt Bienali’nde Üçüncülük (2009), II. BalotonSzalon Uluslararası Küçük Formatlı Eserler Bianali’nde Övgü (2010) ve II. Uluslararası VoVa-MiniArt Bienali’nde Birincilik (2011) ve Orontes II. Uluslararası Çağdaş Sanat Festivali Resim Dalında Onur Ödülü (2017) bulunmaktadır.

Sanatçı BRHD–Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği ve GESAM-Türkiye Güzel Sanat Eseri Sahipleri Meslek Birliği üyesidir.