10 PARMAĞINDA 10 MARİFET

Kahramanmaraş Eczacı Odası Başkanı Bahtiyar Murat Aras ile yaptığımız röportajda baktık ki, Başkan Aras'ın 10 parmağında 10 marifet. Sadece eczanesinde ve Oda'da değil her yerde. Bir gün Galatasaray'ın maçı için Moskova'da, ertesi gün atıcılık poligonunda.

Bir başka gün yazdığı kitabın imza gününde okurları ile buluşmuş. Bir gün yöresel kıyafetler giymiş törene katılırken, bir başka gün Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz’le beraber. Ayrı bir yayın yapmamız gerekiyordu ama sayfa sıkıntısı olduğundan sorularımızla Başkan Bahtiyar Murat Aras’ın hayatını dört sayfamıza olduğu kadar sığdırmaya çalıştık…

Bize biraz kendinizden  bahsedebilir misiniz?

26 Ağustos 1969 tarihinde Kahramanmaraş’ta doğdum. İlk, orta ve lise tahsilimi Kahramanmaraş’ta tamamladım. 1988 yılında Kahramanmaraş Anadolu Lisesi’nin ilk mezunu olarak lise tahsilimi tamamladım. Aynı yıl İ.Ü. Eczacılık Fakültesi’ne başladım. 1994 yılından bu yana serbest eczacı olarak çalışmaktayım.

Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tarih Bölümü’nde “Doğu ve Güneydoğu’da Kürt Ayaklanmaları (1908-1939)” adlı tezle yüksek lisansımı bitirdim. Ocak 2017’de Nevşehir Hacı Bektaş-i Veli Üniversitesi Tarih Ana Bilim Dalı’nda “Pazarcık Türkmen Alevileri” adlı tezle doktoramı tamamladım. Halen İ.Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü birinci sınıf öğrencisiyim.

Türk-İslam tarihi ve Türk kültür tarihi üzerinde araştırmalarıma devam etmekteyim. “Selçuklu ve Osmanlı’da Din ve Devlet İlişkisi”, “II. Meşrutiyet Döneminde İttihatçı Basın”, “Aleviler Gözünde Sünnilik”, “Maraş Alevileri’nde Halk İnanmaları” “Selçuklu Devleti’nin Yıkılışında Maraş Bölgesinin Rolü” , “Türk’lerin İslamlaşma Süreci” “İran’lı Şiîlerin Safevilere Bakışı” adlı makalelerim bulunmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yurt genelinde Alevi yerleşim bölgelerinde çalışan imamlar için düzenlediği “Birlikte Yaşama Ahlâkı” adlı konferansları, ayrıca Ak Parti siyaset akademisinde “Devlet-din ilişkileri nasıl olmalı?” adlı sunumları gerçekleştirdim. Türk Ocağı Kahramanmaraş şubesi eğitmenlerinden biriyim ve Hars Heyeti mensubuyum.

Atıcılık sporunun trap branşında 2011- 2012 yılında büyük erkeklerde A-milli takıma seçildim. Ülkemi dünya ve Avrupa şampiyonasında temsil ettim. Dört yıl Kahramanmaraş Spor yöneticiliği yaptım. Kahramanmaraş Galatasaray Derneği kurucu başkanı olarak 18 yıl bu görevi sürdürdüm. Galatasaray Spor Kulübü kongre üyesim.

Siyasi hayatıma 1989 yılında Anavatan Partisi Kahramanmaraş Gençlik Kolları Başkanı olarak başladım. Yönetim kademelerindeki çeşitli görevlerden sonra yedi yıl İl Başkanlığı ve dört yıl MKYK üyeliği yaptım. 2007 genel seçimlerinde Kahramanmaraş 1. Sıra milletvekili adayı, 2009 yılı Anavatan Partisi Kahramanmaraş Belediye Başkan Adayı oldum. 2014 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi’ne geçtim. Büyükşehir başkanlığı ve milletvekili aday adayı oldum.

Eczacılık örgütü hayatıma 1999 yılında büyük kongre delegesi olarak başladım ve ilk kez genel kurula hitap ettim. Daha sonra arkadaşlarımın ısrarıyla 2005 yılında girdiğim ilk başkanlık seçimini kaybettim. Ancak bu tarihten itibaren sürekli bu mücadelenin içinde oldum ve Eylül 2015, 2017 ve 2019’da üç kez Kahramanmaraş Eczacı Odası başkanı olarak seçildim. Halen bu görevime devam etmekteyim. Evliyim, Üçü erkek , iki kız olmak üzere beş çocuk babasıyım.

Kitap yazdığınızı biliyoruz. Bu fikir nereden çıktı? Bu yoğunlukta nasıl bir motivasyonla bu işe imza attınız?

Çocukluk yıllarımdan bu yana Türk Tarihi’ne ve siyasete büyük ilgi duydum. Gençlik yıllarımda Turgut Özal’ı tanımanın benim için bir şans olduğunu düşünüyorum. Özellikle Türk Milleti’nin ufkunu açan vizyonu, Türk sanayici ve yatırımcılarda oluşturduğu büyük özgüven bana göre bir devrimdi. Hiçbir şey üretemeyeceği düşünülen, ekonomik ve siyasi olarak içe kapanan bir Türkiye’nin önüne “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar Türk Dünyasının liderliği” hedefini koyması beni en çok cezbeden tarafıydı. Ve ben o günden bu güne hep o ideal uğruna çalıştım ve o hedef için yaşadım. Bu benim için bir “kızıl elma” oldu ve elbet bir gün başaracağımız bir gaye olarak hayatımın en önemli yerini işgal etti.

Siyasete ilgi duyduğum ilk günden itibaren hep şunu düşündüm eğer bir gün siyaseten bir yere seçilirsem devletime nasıl faydalı olacağım? Yani devletim benden hangi açıdan istifade edecek? Çünkü eğer bu millet bizi bir makama getiriyorsa bunun karşılığı olarak bizim de milletimize karşı bilgimizle, tecrübemizle ve çalışmamızla hizmet etmemiz gerekmektedir. Ben her işi bilirim, ben her işi yaparım diyen bir insan profilinden hiçbir kuruma fayda gelmez. Bu yüzden belli alanlarda uzmanlaşmaya ve bu yönde kendimi geliştirmeye çalıştım. Özellikle üniversite yıllarımda Türkiye’nin gündeminde birinci sorun olarak sürekli yer alan “Kürt Sorunu” ve yine daha sonra gündeme getirilecekmiş izlenimi veren “Alevilik meselesi ve Alevi-Sünni çatışması” ülkemiz kamuoyu tarafından sürekli tartışılıyordu. Bana göre Türkiye’de siyaset yapacak herkesin bu konuları bilmesi ve bir çözüm önerisi getirmesi gerekiyordu. Böylece yüksek lisans ve doktora konularımı seçmiş oldum. Çünkü üzülerek yaptığım tespite göre Türkiye bu kadar önemli problemlerinin hiçbirini bilimsel olarak araştırmamış, ciddi hazırlık ve strateji geliştirmeden günü birlik çözümler ve iyi niyet dilekleriyle olaylara yaklaşmıştı. Bunun sonucu olarak yaklaşık beş yüz milyar dolar milli servetin kaybıyla beraber en acı olanı binlerce kahraman güvenlik gücümüzün şehit olmasına yine binlerce sivil vatandaşımızın teröristlerce katledilmesine neden olan uzun ve çok acı bir süreci hep beraber yaşadık. Bunun bir an önce sonlandırılması için muhakkak doğru stratejilerin ve önlemlerin alınması ayrıca bu problemin tarihsel sürecinin çok iyi incelenmesi gerekmekteydi. Bu ana fikrin verdiği gayretle, Kürt Sorununu tarihsel sürecinden başlayarak incelemeye başladım ve bu konuda yüksek lisans tezi hazırladım. Bir çok konferansta bu konuyla ilgi konuşmalar yaptım ve çözüm önerileri getirdim. Hatta bu konuda dönemin Cumhurbaşkanı ve başbakanına açılım süreci başlatıldığında bu konudaki çekincelerimi ve neden olamayacağını belirten birer dosya yolladım.

Bundan sonraki araştırmam ise kendi yaşadığım Kahramanmaraş tarihi açısından da derin acı izler taşıyan “Alevilik Meselesi” üzerine odaklanmak olmuştu. Aynı coğrafyada yaşamamıza rağmen kulaktan dolma birkaç ön yargı dışında hiçbir şey bilmediğim Alevi canları köy köy gezerek beş yıl boyunca araştırmaya başladım. Hz. Ali’nin söylediği; “Kişi bilmediğinin düşmanıdır!” sözünün ne kadar haklı olduğunu bu araştırma sırasında gördüm. Karşilıklı taşıdığımız o kadar fazla ve yanlış ön yargıyı saptamak hem üzücü hem de ileride çözüm için sevindiriciydi. Tanıdıkça çok sevdiğim Türk Kültürü’nün vazgeçilmez parçası Alevilerle çok iyi bir ilişki geliştirdim ve derlediğim bu bilgileri doktora tezi olarak sundum. Daha sonra bu tezim Türk Tarih Kurumu tarafından kitap olarak yayınlandı. Siyasetçi olarak bu konuda bir şey yapamasam da, bir akademisyen olarak katkı sağladığım için son derece memnun olduğumu söylemek isterim.

Covid-19 salgını ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz? Eczacıların bu salgındaki önemi hakkında ne diyebiliriz?

Dünyanın tamamını bir yıldır etkisi altına alan Covid-19 salgınını hala canlı olarak hatta artan bir ivmeyle yaşadığımız şu günlerde, bu salgının dünya ve insanlık için nelere mal olacağını henüz tam olarak kestiremiyoruz. Ama şurası kesin ki, şu an itibarıyla dünya çapında yüz milyonu geçen insanın hastalığa yakalandığı, iki milyonu geçen insanın öldüğü ağır bir tabloyla karşı karşıyayız. Ülkemiz için de aynı kritik süreç devam etmekte, birçok insanımız her gün hayatını kaybetmektedir. İlerleyen teknolojik imkanlara rağmen dünyanın bu salgınla mücadelede maalesef başarılı olduğunu söylemek çok zor. Salgına karşı bulunan aşıların ne derece etkili olacağı ise hala belli değil. Ayrıca hastalığı tedavi edecek bir ilaca da şu an itibarıyla sahip olmadığımız için ölüm oranları artmaya devam etmektedir. Daha birkaç yıl önceye kadar, Tıp ve Eczacılık ilmini hafife alarak alternatif tıp modelleriyle her gün kamuoyunu meşgul edenler, doktora ve ilaca gerek yok diyenler, aşı reddi yaparak aşıların gereksiz olduğunu iddia edenler maalesef şu an ortalıkta görünmüyorlar. Dünya gözünü doktor ve eczacılara dikmiş bir şekilde aşının bulunmasını ve hastalığı tedavi edecek bir ilacın keşfini beklemektedir. Doğrusu da budur. İnsanlık tarihi kadar eski olan tıp ve eczacılık mesleği bir kez daha ne kadar önemli olduğunu ispat etmiş, hastalıkla mücadele de en büyük rolü oynamıştır. Hastalığın tedavisi ve aşının bulunması da yine binlerce yıllık bilimsel birikimleriyle bu meslek grubuna mensup değerli bilim insanları tarafından gerçekleştirilmiş ve yenileri de aynı meslek grupları tarafından gerçekleştirilecektir. Binlerce yıllık geçmişiyle insan sağlığı için verdiği uğraşla, katkıyla ve bilimsel hizmetle mesleğimiz eczacılıkla ne kadar övünsek azdır.

Covid-19 salgın döneminde hepimiz bazı şeyleri gözden geçirmek zorunda kaldık. Bizim için çok önemli olduğunu düşündüğümüz birçok şeyin aslında önemsiz, önemsiz zannettiğimiz birçok şeyin de hayati öneme sahip olduğunu gördük. İnsanların sağlık problemlerinin yanı sıra ekonomik sıkıntıya da girdiği bu olağanüstü dönemde bazı meslekler önemini kaybederken bazı meslek gruplarının da ne kadar önemli olduğu bir kez daha teyit edilmiş oldu. Milletimizin sağlığı için yirmi dört saat kesintisiz hizmet veren eczacılık mesleğimiz de bunların başında gelmektedir. Salgının başladığı ilk günden bu yana canlarını hiçe sayarak görev yapan serbest ve kamu eczacılarımız, eczane teknisyenlerimiz bu zorlu süreçte vatandaşlarımızın ilaç ve eczacılık hizmetini özveriyle yerine getirmişler ve hala da yerine getirmeye devam etmektedirler. Bu zorlu şartlar elbette bizim meslektaşlarımızı da etkilemiş, birçok meslektaşımız bu hastalığa yakalanmış, birçok eczacımız ve eczacı teknisyenimiz maalesef hayatını kaybetmiştir. Kahramanmaraş Eczacı Odası olarak elimizden geldiği ölçüde hastalığa yakalanan meslektaşlarımızı yalnız bırakmamaya, onların tedavi süreçlerini yakından takip etmeye ve ilaç eczacılık hizmetinin sürdürülmesi için gayret etmeye çalıştık ve çalışıyoruz. Zor şartlarda hizmet vermek için yemin etmiş sağlık çalışanları olarak, yaşadığımız sürece milletimize hizmet etmeye devam edeceğiz. Bu mücadelede hayatlarını kaybeden eczacı meslektaşlarımız ve tüm sağlık çalışanlarına Allah’tan rahmet, hastalarımıza acil şifa diliyor ve dünyamızın bu illetten bir an önce kurtulmasını temenni ediyorum.

Eczacılık mesleğinin geleceği açısından Rehber Eczanem Projesi sizce neden bu kadar önemli?

Rehber eczanem projesi aslında bizim mesleğimizin özünü teşkil etmektedir. Bu projeyle birlikte eczacılarımız gerçek bir mesleki tatmine ve yaptığı işin keyfine varacağına ve eczacı oldukları için kendileriyle gurur duyacaklarına inanıyorum. Meslek ve mesleki tanımların süratle değiştiği çağımızda artık bir lisans programı bitirmek yeterli olmamaktadır. Hangi iş kolunda ya da mesleği icra edersek edelim dünyanın bir ekrana sığacak kadar daraldığı rekabetçi bir ortamda herkesin kendini yenileme ve geliştirme gibi bir zorunluluğu oluşmuştur. Bunu yeni açılan her eczanemizde görmekten son derece mutluyum. Öyle bir gelişim yaşıyoruz ki, altı ay önce açtığınız bir eczaneyi yeni bir eczaneyle kıyasladığınızda artık beğenmiyorsunuz. Eczacılarımızın vizyonu, kendini geliştirmesi ve çağa ayak uydurma çabası beni son derece memnun etmektedir. Bu fiziki şartların gelişimine paralel olarak mesleki açıdan da aynı gelişim muhakkak sağlamalı ve her hastaya özel sağlık danışmanlığı rolümüzü oluşturarak sağlık alanında vazgeçilmez pozisyonumuzu pekiştirerek sürdürmeliyiz.

İnsanlar var oldukça eczacılık mesleğinin olacağına inanan bir kişi olarak mesleğimizin geleceği açısından endişe taşıdığımı söyleyemem. Ancak en çok endişelendiğim husus eczacılık fakültelerindeki anormal artışla beraber yaşanan öğrenci seviyesindeki düşüşlerdir. Akademik olarak en ağır eğitimin verildiği ve insan hayatını doğrudan ilgilendiren bir meslekte bu eğitimi alacak öğrencilerin muhakkak belli bir alt yapıda ve seviyede olması gerekir. YÖK bu konuda çok büyük bir sorumluluk taşımakta ve yarın yaşanacak ciddi sorunlara neden olmaktadır. Bu sadece bizim için değil diğer mesleklerde de yaşanmaktadır. İnşaat Mühendisleri Odası Genel Başkanı’nın yaptığı çarpıcı tespit hala aklımda. Açıklamasında üniversite sınavında bir buçuk matematik sorusu çözemeyen çocukların inşaat mühendisi olduğu bir ortamda en ufak depremde binaların yerle bir olmasına şaşmamak gerekir. Aynısı bizim mesleğimiz açısından da geçerlidir. İlaç laboratuvarında majistral reçete yapacak bir eczacının bu doz hesaplarını yapması, belli karışımları el becerisiyle yapabilmesi ciddi yetenek, kapasite ve bilgi seviyesi gerektiren hususlardır. Üzülerek öğrenmekteyiz ki, birçok genç kardeşimiz laboratuvar dahi görmeden eczacılık diploması alabilmektedir. Toplum sağlığını ilgilendiren bir meslekte bunun kabul edilmesi mümkün değildir.

Sizce eczacılık mesleğinin en büyük problemi nedir ve çözüm olarak ne önerirsiniz?

Eczacılık mesleğinin en önemli problemi bana göre kendini gelişen şartlara ve yeniliklere göre konumlandıramamasıdır. Çok büyük bir örgütlü güce sahip olmamıza rağmen, bu potansiyelinden faydalanamayan bir örgüt yapısına dönüştük maalesef. Vatandaşların en rahat ve en çabuk ulaşabildiği sağlık çalışanları olarak biz eczacıların, devlet ve hükümet nezdinde ağırlığımızın, meclisteki etkinliğimizin çok daha fazla olması gerekmekteydi. Eczacıların hem kamuda hem özel sektörde hem de akademide hak ettiği değerin karşılığını alamadığını düşünüyorum. Bunun mücadelesini yapacak ve bunu sağlayacak birinci güç meslek örgütümüzdür. Bu açıdan meslek örgütünün baştan sona yeniden yapılanması gerekmektedir. Geçtiğimiz pandemi sürecinde sorunların gerisinde kalan bir anlayışla eczacılarımızın beklentilerine maalesef karşılık verilememiş, birçok problem ve yeni gelişme kendi akışında uzaktan seyredilmiştir. Alanda yaşanılan bir dolu sorunu bölge eczacı odaları kendi imkanlarıyla çözmeye çalışmışlardır. Bu süreçte güçlükler karşısında uygulama birliği ve toplu bir hareket tarzının oluşturulamaması, meslek örgütünün inisiyatif kullanmaması eczacı odaları arasında anlayış farkları oluşturmuş ve odalar kimi zaman taban baskısıyla karşı karşıya gelmiştir. Ayrıca pandemi sürecinde eczacılar birçok konuda haksız yere itham edilmiş, yaptığı fedakarca mücadele takdir edileceği yerde fırsatçılıkla suçlanmıştır. Eczacılar kendilerini sahipsiz hissetmişler ve Birlik’ten yeterli desteği görememişlerdir. Bunun sonucu yoğun bir taban baskısıyla karşı karşıya kalan eczacı odaları bu süreçte ciddi zorluklar yaşamıştır. Türk Eczacıları Birliği eczacıların ufkunu açan, sorunları önceden gören, mesleğin geleceğine dair planlamaları yapan, dünyadaki eczacılık uygulamalarını ve mesleğin durumunu yakından takip eden, devlet ve hükümet nezdinde eczacıların tüm haklarını en kararlı bir şekilde savunan ve kırkbin eczacıyı en iyi şekilde temsil eden bir yapı olmalıdır. Türk Eczacıları Birliği, eczacıların hiç gündeminde olmayan, eczacılara bir fayda sağlamayan konulara enerjisini harcamaması gerekir. Eczacı ve eczane kâr ve kazançlarının günden güne azaldığı bir ortamda eczacıların birikimleriyle oluşturulan Türk Eczacıları Birliği bütçesinin çok daha verimli, dikkatli ve tasarruflu yerlere sarf edilmesi, mesleğin önünü açacak, eczacıların dayanışmasını sağlayacak yepyeni bir perspektif oluşturulmalıdır. Türk Eczacıları Birliği’ndeki anlayış değişimi tüm Türkiye’deki eczacıların sabırsızlıkla beklediği bir değişim sürecidir. Bu değişimi gerçekleştirmek için tüm yapıyı yeni baştan yeni bir anlayış ve enerjiyle kurgulamak gerekmektedir. Aynı metod ve yöntemlerle farklı sonuçlar elde etmemiz mümkün değildir. Yeni yüzyılın getirdiği birçok yenilikle beraber bilhassa pandemi süreci dünyamızda yeni bir dönemin başlamasına neden olmuştur. Bu yeni şartlara ayak uyduramayan tüm yapıların yok olması kaçınılmazdır. Biz de süratle değişen hizmet sektörü alanının bir paydaşı olarak bütün yapılarımızla beraber bu değişimleri kendi bünyemizde başlatmak olayları seyreden değil yön veren olmak zorundayız.

Covid-19 aşısı ile ilgili etkinliği ve sonuçları hakkındaki görüşlerinizi de alabilir miyiz?

Dünyadaki bütün büyük salgınların en etkili tedavisi aşılamadır. Bu yüzden aşı çalışmalarına güvenmekten başka çaremiz yoktur. Elbette şu an elimizde tam anlamıyla güveneceğimiz istatistiki rakamlara sahip bulunmamakla beraber başlayan aşılama çalışmasını tüm eczacılar ve sağlık çalışanları olarak destekliyoruz. Burada en çok soru işareti oluşturan durum yapılan aşının ne kadar süre boyunca bir koruyucu etkisinin olacağıdır. Bu konu maalesef şu an açık değildir. Ancak aşılama çalışmaları bitip belli bir süre geçtikten sonra bu konuda daha somut verilerle konuşma şansımız olacaktır. Eğer bu aşı en az bir altı aylık antikor oluşturmayı başarırsa büyük olasılıkla salgını en yakın süreçte sonlandırabiliriz. Ancak çok daha az bir süre koruyucu olursa korkarım aşının neden olduğu güvenle beraber tedbirsizlik artabilir ve salgın tekrar bir pandemiye dönüşebilir. Burada en çok dikkat edilmesi gereken husus aşısı yapılan herkesin bu salgın bitene kadar tedbirlere kesintisiz özen göstermeye devam etmesidir. Hem aşı olup hem de tedbirleri sıkı sıkıya uygulayacağımız dört-beş aylık bir periyot bizi bu pandemiden kurtaracaktır diye düşünüyorum.

Bu vesileyle meslektaşlarımla bana sohbet imkanı sağlayan böyle bir fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Eczacı Dergisine yayın hayatında başarılar dilerim. 

 

Alınan: www.eczacidergisi.com.tr