Dünya bir kazan misali kaynıyor. Bir tarafta insanlığın son deminde, bir eli yağda, bir eli balda yaşayan insanlar, diğer tarafta yanan, yakılan insanlar. Bir tarafta halden bilmez insanlar grubu diğer tarafta mazlumların gözyaşı ve feryadı.
Dönüp şöyle bir etrafımıza baktığımızda dünyevi her türlü nimete sahip olmasına karşın halinden memnun olmayan, başına en ufak bir aksilik geldiğinde asileşen, isyan eden insanlar, diğer tarafta yiyeceği içeceği olmayan, ölümün her an kol gezdiği coğrafyalarda yaşayan ve hallerine şükreden insanlar. Çok zıt kutuplar, çok farklı sınavlar…
Sürekli çaresizlikten dem vuranlar, çaresizliğin insan fıtratında ne anamla geldiğini bilmeyen, yaşadığı arabesk hayatta demlendiği şarkıların nakarat bölümünden ibaret sanıyorlar. Esas çaresizliği yaşayanlar ise çaresizim demeye kendilerine ar sayıyorlar.
İçecek temiz su bulamayıp bölgede yaşayan yabani havyaların idrarını içen, bir alamet içerisinde ateş içinde İbrahim misali teslimiyet gösteren yanan yakılan insanlar, savaş bölgelerinde gözleri önünde evladı, anne babası ve akrabaları katledilenler,
Şarapnel parçaları ile yaralanan çocuğunun ayağının kangren olması sebebiyle ayağı kesilmesi gereken çocuğun ilaç ve narkoz olmadığı için ayağı kesilirken evladının ellerini ayaklarını tutması gereken baba. Sizce çaresizlik ne demek?
Bizim yaşadıklarımız çaresizlikse, dünyanın bu üvey evlatları gibi görünen insanların yaşadıklarına ne isim vereceğiz. Eğer hepimiz aynı cenneti düşlüyorsak cennetin kapısını kimler aralayacak.
Bu gün hali hazırda birçok ülke sözde savaş olmayan bölgelerde yıllardır savaş içerisinde yaşamaktalar. Her şeyleri kısıtlanmış bir halde. Dünya sağır, gözleri doymak bilmeyen insanların insafsızlığı hele bir de açlıktan kırılanlar var iken.
Dünyada bunlar olurken gelelim bize, hiç olur olmaz sebeplerden mutsuzluk yaşıyoruz. Olur, olmaz şeylere üzülüyoruz. Hiç birimiz içinde bulunduğumuz halimizden memnun değiliz. Hep daha fazlasını, hep daha iyisini istiyoruz. İstek ve arzularımıza bir türlü gem vuramıyoruz. Tüketiyoruz. Tüketiyoruz. Tüketiyoruz.
İnsanlığımızı tüketiyoruz. Ömrümüzü tüketiyoruz. Dostluklarımızı, hoşgörümüzü, saygımız ve sevgimizi tüketiyoruz. İnsan olarak kabuğumuza sığmıyoruz. Varlıklar içinde yokluk çekip, asileşiyoruz. İsyankâr oluyoruz.
Sabır ve Sebahat ağır geliyor halden bilmez bedenlerimize…
Hepimizin bir derdi var. Kimimiz terfi etme, kimimiz arabamızın modelini yükseltme derdindeyiz. Göremiyoruz gözler önündeki yokluk ve çaresizlikleri… Bir dua etmekten bile aciziz.
Hepimiz, dünyanın halden bilmez öz evlatlarıyız.
Hoşça ve Dostça KALIN…