Bu Ramazan Ayı’nda her sahurda ayrı bir tefekkür gerçekleştirdim. Rabbim (cc) nasip eyledi. Her sahurda ayrı bir konuda düşünce geliştirdim. Sahur demek seher demektir. Zaten sahur kelimesi de seher vaktinden geliyor. İnsan, seher vakitlerinde bir başka hûşu ve bir başka ulvi duygu içerisinde oluyor. Yunus Emre Hazretleri bir şiirinde şöyle seslenir: “Dağlar ile taşlar ile. Çağırayım Mevlâm seni. Seherlerde kuşlar ile. Çağırayım Mevlâm seni.” Bu dörtlükte de ifade edildiği gibi, kuşlar dahi seher vakitlerinde “Allah, Allah, Allah” nidasıyla seslenir. Tabi bu sesi duymak için Yunus Emre olmak gerektir.
Şimdi Ramazan Ayı’nın bu altıncı gününe kadar, Sahur Vakitlerinde eylediğim tefekkürleri takdim ediyorum.
SAHUR/TEFEKKÜR -1
Sahur davulcusu imsak vaktine bir kaç dakika kala geçip gitti. Güm güme güm, güm güme güm seslerini duyduğumda çoktan uyanmış ve hatta neredeyse imsak vakti de girmek üzereydi. Ben çok önceden cep telefonumun alarmı vesilesiyle uyanmıştım.
Sahurdaki bu Ramazan Davulcusu bir gelenek. Yoksa pratik faydası yok.
Gariban davulcular buradan ekmek yiyor. Ekonomik faydası var. Devam etsin.
Ramazan davulcusu "güm güme güm, güm güme güm" diyerek sokağımızdan geçtiği sırada, on üç - on dört yaşlarımdaki günlerimi hatırladım.
Mahallemizin Ramazan Davulcusu tüm mahalleyi sahura kaldırırdı. O vakitler böyle alarmlar yoktu. Ramazan Davulcuları o vakitler tam fonksiyoneldi.
Mahallemizin Ramazan Davulcusu tüm mahalleyi sahura kaldırırdı, ancak kendisi sahura iltifat etmezdi. Çünkü gündüz vakti aynı kişiyi oruç tutmazken görürdüm. Bir mazereti vardı belki. Mazereti olmadığı halde oruç tutmuyor ise büyük kısmetsizlik.
Tüm mahalleyi sahura kaldırıp oruç tutmalarına vesile oluyorsun, ancak kendin oruç tutmuyorsun.
İlginç bir durum. Kısmetsizliğin böylesi insanın tuhafına gidiyor.
SAHUR/TEFEKKÜR -2
Hz. Ali (ra) Efendimiz; "Perde kalksa da benim yakinim artmaz” buyuruyor.
Yani, "bütün sırlar ve melukut alemi bana gösterilse ve kıyamet de görünse benim bilgi ve imanım artmaz" diyor.
Hz. Ali (ra) Efendimizin imanının kuvveti hakkında tefekkür eyledim. Allah bize de nasip eylesin. Amin
SAHUR/TEFEKKÜR - 3
"Doğum sancısı onu bir hurma ağacına yöneltti. “Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitmiş olsaydım!” dedi." (Meryem Suresi, 23)
Hz. Meryem (ra) o kadar bunalmış ve Yahudi'lerin tasallut ve sivri dillerinden o kadar korkuyor ve inciniyordu ki, "sonsuza dek unutulup gitmeyi" diledi. Bu murat Hz. Meryem'in muradı idi. Ancak, Yüce Rabbim(cc)in muradı Hz. Meryem'in sonsuza dek unutulmaması ve hep iyilik ve iffet ile birlikte anılması idi. Her zaman Rabbimin dilediği olur. Ve oldu da. Hz. Meryem hep yüreklerde ve asla unutulmaz bir zirvede. Maşallah.
Biz de şu fani Dünya'da bunca zorluk ve çile içinde, belki de Dünya'ya dahi gelmemeyi dilemiş olabiliriz. Rabbim neyi murat etmiş ve neden murat etmiş bilemeyiz. Bize düşen sabır ile çilelere katlanmaktır. Allah (cc) muradında hikmet sahibidir. Bu hikmeti bulunduğumuz anda ve sıkıntı içinde anlamayabiliriz. Sabır gerek, hikmete râm olmak gerek. Vesselam.
SAHUR/TEFEKKÜR - 4
Bilmek iki türlüdür. Kesbi ve Vehbi biliş. Peygamber ve Evliyalar vehben bilirler ki, bu aynı zamanda irfan sahibi ariflerin de bilişidir. Arif bilişi okumakla değil yürek dokumakla ilgilidir. Kesben bilenler de alim bilişidir. Bu biliş ise çaba ve emekle olur. Bunlar akla dokunurlar.
Bu iki cihetten gidildiğinde karşımıza Arif ve Alim kişi çıkar.
Lügatlerde irfân sahibi, arif insanı tanımlarken "içten biliş, anlayış ve vukûf sahibi, hakikata vakıf olan, olayların künhüne varan, bir şeyin özüne inen, olgun kişi, Allah'ı bilen ve tanıyan, ma'rifetullâha ulaşmış kişi, Allah'ın sır ve gerçeklerini kavrayan, kâinatın sırlarını bilen" diye açıklama yapılır. Lügatlerde âlimi tanımlarken de "çok okumuş, bilen, bilgili, bilgin, ilim ile uğraşan, ilim adamı, hoca" şeklinde açıklama yapılır.
Görüldüğü üzere ikisi arasında büyük ve derin farklar vardır.
Allah bize vehbi biliş (irfan) nasip eylesin. Herkese nasip olmaz. Kısmet işidir. Yürek bilişidir. Kesbi biliş kolaydır. Bu biliş akıl bilişidir, okumakla olur.
Özetlemek gerekirse kesben öğrenene âlim denilir. Vehben öğrenene arif denilir. Biz arif olmaya talibiz, vesselam.
SAHUR/TEFEKKÜR - 5
Uzmanlar açıklıyor ve eğitimciler belirtiyor ki, "Ramazan Ayı'nda çocuklar dinle ve maneviyatla daha fazla ve daha sağlam irtibat kuruyorlar."
Çocuk sahura kalkıyor ve ebeveyninin gece vakti tatlı bir telaş içerisinde olduğunu görüyor. Her zamanki günlerden farklı olarak anne ve babasının akşam ezanı vaktine kadar bir şey yemediğini ve birşey içmediğini izliyor. Iftardaki heyecanı müşahede ediyor. En son teravih namazındaki coşkuya şahit oluyor. Böylece Ramazan Ayında bir gün, 24 saatte dolu dolu İslam'ı yaşıyor. Hele bir de küçük bedeni ve nazik bünyesine rağmen gün boyunca oruç tutup da anne, baba ve kardeşleri tarafından iftarda kahramanlar gibi karşılandığında, omuzlara alındığında ve ödüllendirildiğinde dinle sağlam ve kopmaz bir bağlantı kuruyor.
Bu husus benim çocukluğum için de birebir geçerlidir, bu anlattığım anılara sahip herkes için de geçerlidir.
Ben ilk orucumu tuttuğumda henüz 10 yaşındaydım. Rahmetli Annem beni ödüllendirmişti. Ödül olarak da beni sırtına alarak mahallemizde caddenin bir başından ta öbür başına kadar götürüp getirmişti. Annemin sırtında o çocuk halimle savaş kazanmış bir komutan gibiydim. Evet, gerçekten savaş kazanmıştım. Nefsimi yenmiştim. Pazarcık'ın uzun yaz sıcağında, Allah'ın izniyle orucumu tutmuştum.
Buna benzer anılara sahip olanlarımız çoktur.
Bu hususta sohbet ederken bir arkadaşım da şunu söyledi: "Bizim çocuklar oruçlarına çok hassaslar. Çünkü çocukluktan itibaren hep oruç tutageldikleri için bünye alışık ve ruhları bunla huzur duyuyor."
Evet, çocukluğundan itibaren oruca alışık insanlar buna devam ederler. Aksi halde kendilerini çocukluğuna ihanet etmiş gibi hissederler. Bu da insanı huzursuz ve mutsuz eder. Bu durum oruç ibadetinde geçerli olduğu gibi diğer ibadetlerde de sözkonusudur.
Atalarımız bu hususu böyle benim gibi uzun uzun anlatmamış ve "ağaç yaşken eğilir" diyerek, kısa ve öz biçimde ifade etmiş.El-hak doğru, vesselam.
SAHUR/TEFEKKÜR -6
Kur'an-ı Kerim'in inzal olunduğu mübarek ay içindeyiz. Bu aya mübareklik kazandıran da zaten Kur'an-ı Kerim'dir. Peki, biz bu ayda Kur'an-ı Kerim üzerinde hiç tefekkür ediyor muyuz.
Gelin bir kaç dakika da olsa bu hususta tefekkür gerçekleştirelim.
Tefekkürümüz "Kur'an-ı Kerim ve hayatımıza uygulanması" noktasında olsun.
Ben sizi tefekküre çağırdıktan sonra iki Üstad'ın sözü ve şiiri ile başbaşa bırakıyorum.
"Kur’ân-ı Kerîmʼin indirildiği bu mübârek ayda, onun yalnızca “mukâbele”siyle (okunmasıyla) yetinmeyip “muâmele”siyle de (uygulanmasıyla) da meşgul olmalıyız."
Osman Nuri Topbaş Hocaefendi
"İnmemiştir hele Kuran şunu hakkıyla bilin.
Ne mezarlıkta okunmak, ne fal bakmak için."
Mehmet Akif Ersoy
Allah (cc) cümlemize tefekkür nasip eylesin. Amin. Tefekkürü ve akletmeyi Rabbim (cc) emrediyor. Vesselam.
Ahmet SANDAL