Son günlerde herkes kendini tarihçi zanneder oldu. Yeni yeni birçok tarihçi türedi. Yalan yanlış demeden herkes kendince tarih anlatıyor, tarihi bilgiler veriyor. Ne de olsa doğruluğunu araştıracak yâda anlatılanlara itiraz edecek birileri yok. Halk kendilerine sunulanı itiraz etmeden kabul ediyor, doğru sayıyor. Anlatılanların hiçbirine kaynak gösterilmiyor. Ben anlatıyorum. Ben söylüyorum yetmez mi?
Tarih çok önemli, tarihini bilmeyen milletlerin coğrafyasını başkaları çizer. Bu kadar önemli bir konuda bile gereken hassasiyeti gösteremiyoruz. Tarihe bakıp ders çıkarmamız gereken yerde, bizler halen tarihi olayları bu günün şartlarında, bu günün mantığıyla çözmeye, yorumlamaya ve bunları kamuoyuna empoze etmeye çalışıyoruz. Tarihimizden yeni yeni düşmanlar çıkarıyoruz kendimize. Tarih geçmiş olaylardan kendimize kin ve nefret aşılamamız, başka milletlere düşmanlık etmek için değil, yapılan hatalara yeniden düşmemek için tecrübedir. Ama tarih, tarih içinde o günkü şartlara göre empati yapılarak doğru okunur.
Bu yüzden dolayı birçok tarihi olay göreceli kavram gibi kişiden kişiye değişiklik gösteriyor. Hâlbuki tarih yaşanmış olaylar bütünü olarak herkes için aynı şeyi ifade etmesi gerekmez mi?
Örneğin kimilerine göre Mehmed Vahidettin vatan hainidir. Düşman Hıristiyanların gemisine binerek yurdu terk etmiştir. Kaçmıştır. Kimilerine göre ise o günün şartlarında yapılacak başka bir şey kalmadığından dolayı Vatanın salahiyeti için yapılması gerekeni yapmıştır. Sizce bu iki durum bir biriyle tamamen zıt kavramlar değil mi? Bir insan aynı anda vatan haini olup, aynı anda da vatansever olabilir mi?
Bu durumların sebebi ise tarihle hiçbir ilgisi olamayıp, tarihçi ayaklarıyla bizlere tarihimizi anlatmasıdır. Birde son dönemlerde tarihi olayların senaryolaştırılarak (asimile) sırf reyting uğruna tarihimizi baltalaması var. Bir yandan tarihimizi ve ecdadımızı küfre sürükleyen “Muhteşem Yüzyıl” ile diğer taraftan “Diriliş” dizisi yine bu iki diziye baktığımızda birbiriyle tamamen ters, tamamen zıttır. Doğal olarak insanlarda hangisinin daha doğru olduğunu merak ediyorlar. Uzun bir zamandır da bu merakları giderilmeyecek. Çünkü tarihimizi bizlere tarihçilerimiz anlatmıyor. Tarih soytarısı kişilerin elinde tarih öğrenmeye çalışıyoruz.
Bu çelişkili durum işinin ehli insanlar sustuğu müddetçe de devam edecektir. Bu gün mesela en çok tartışılan ve gündem de olan Anayasa değişikliği, ülkemizde birçok hukukçu ve hukuk profesörü varken televizyonlarda hukukla hiçbir ilgisi olmayan kişi yâda kişilerce tartışılıyor. Yapılan Anayasa değişikliği halka anlatılmaya çalışılıyor. Bir televizyon yapımcısının yada spikerinin konuyu ne kadar doğru anlattığı tartışılır. Şuanda halkımızın kafasındaki soru işaretlerinin artmasına sebepte bu tür anlatılardır. Çünkü herkes kendince yorumlamaya kendince olumlu olumsuz yönlerini görmeye göstermeye çalışıyor. Önce kendi görecek ki bize de anlatsın. Ama durum bu kadar basit değil ki…
Kısacası doğrular her zaman tektir. Sana göre bana göre değişmez. Ne zaman ki bunun farkına varırız işte o gün hem kişilik olarak hem de vatandaş olarak her konuda çağ atlarız. Aklınızın ve mantığınızın götürmediği gerçeklerden her zaman uzak durun.
Hoşça ve Dostça KALIN…